Mümtaz'er TÜRKÖNE / ZAMAN 01.08.2013
İsyan büyüyor. Gören gözler için işaretleri çok fazla. En önemlisi, kenarda duranların tavır belirlemek için takip ettikleri ana akım olarak büyümesi.
Karşı çıkmak her zaman taraf olmaktan daha çekicidir. En mükemmel olanın bile her zaman hayalleri süsleyen daha mükemmeli bulunur. Muhalefet hafifletir, iktidar sırtınızdaki yükü ağırlaştırır. Bir şeyleri savunmak için yüz sebebin tamamını eksiksiz sıralamanız gerekir. Eleştirmek için o yüz sebepten biri yeterlidir. "Taraftar" bile, kendi takımını desteklemekten çok karşı takıma bağırıp çağırırken tatmin olur. İktidarlar yaptıkları işe odaklandıkları için eleştirileri haksızlık olarak görürler. Zamanla bu haksızlığı ortadan kaldırmak için, muhalefet edenlerle aralarına kalın duvarlar örerler.
Bülent Arınç, eylül ayı ile birlikte Gezi Parkı benzeri yaygın sokak eylemlerini, yani bir isyan beklentisini, istihbarat raporlarına dayanarak gündeme getiriyor. Abdülkadir Selvi, Yeni Şafak'ta aynı endişeyi, Batı'daki mutfağını göstererek tanımlamaya girişiyor. Haberler kötü; ama sosyolojinin istihbaratı olmaz. Büyük kitlelerin rol aldığı eylemler komplo sınıfına sokulamaz. Türkiye'yi yönetenlerin bu isyan halinin sosyal ve psikolojik dinamiklerine eğilmesi ve hiç olmazsa kendi payını gözden geçirmesi lâzım.
Seçimler yaklaşıyor. AK Parti'nin seçimlerden zaferle çıkabilmesi için kutuplaşmaya ihtiyacı var. İsyan sosyolojisine eğilenler, siyasetin bu dinamiğini de "şartları olgunlaştırmak" adına dikkatle kaydediyor. Örgütsüz büyük kitleler isyan halinde sokaklara dökülecekse ve bu isyandan bir siyasî sonuç devşirilecekse, komplocuların çok iyi sosyologlar olması lazım. Sadece teori ustalığı yetmez, hücrelerine kadar bu toplumu çok iyi tanımaları ve çözmeleri gerekir. AK Parti'nin arkasındaki kitleleri motive etmek için karşısında yakıp yıkan marjinal kitlelere duyduğu ihtiyaç bile, bu sosyolojik vukuftan sonuç çıkartmak için yeterli. İsyanın sosyolojisi kuvvetli; ya iktidarın?
AK Parti, medya üzerindeki nicel kontrolünü genişletirken, niteliksel kontrolünü kaybediyor. İsyan sosyolojisinin belirleyici dinamiklerinden birisi bu. Medya politikaları ile şirket politikalarının izdüşümleri, doğrudan iktidarın itibarını zedeliyor. Kraldan çok kralcılar ortalığı kaplayınca, kralcıların çıkar hesapları, kralın vasıflarını bastırmaya başlar. Medya, vazgeçilmez eleştirel yeteneğini değil, en büyük sermayesini yani itibarını kaybediyor. Eleştirileri yüzünden işinden olan gazeteciler, internet üzerinden daha etkili muhalefet yürütüyorlar. Sosyal medya, bu kalemlerin eleştirilerini isyanın kanallarına yönlendiriyor. Kontrol altında tutulan medya bu dinamiklerden nasibini alıyor. En azından, işini kaybetme endişesi ile dişini sıkanların entelektüel dengeleri bozuluyor; aynada gördükleri yüze küsüyorlar.
İktidarın karşısındaki muhalefet siyasî değil sosyal bir muhalefet. Dar siyasî çevrelerde, resmî binaların koridorlarında değil akıp giden hayatın içinde şekilleniyor. İktidar için en kötüsü: Siyasete dönüşmemekte ısrar ediyor. İktidarın karşısına gündelik hayattan aldığı güçle çıkıyor. Ne kadar marjinal, ne kadar yüksek sınıfa özgü ve ne kadar amorf olursa olsun bu yüzden güçleniyor.
Eğer bir isyan endişesi mevcut ise ve giderek büyüyorsa komplo teorilerine değil, sosyolojiye, yani inceliğe ihtiyacımız var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder