Sayfalar

HOŞGELDİNİZ, ŞEREF VERDİNİZ...

5 Eylül 2010 Pazar

12 Eylül 2010 Pazar: Sabrın kibirle hesaplaşma günü



Ahmet TEZCAN / ZAMAN 5.09.2010

Hepi topu 6 gün kalmış 12 Eylül referandumuna. Haftaya bugün "yasak" kapsamına girdiği için yazamayacağım. Şimdiden yazayım o halde?

Ne için evet ya da hayır diyeceğiz referandumda?

Kısaca 12 Eylül darbecilerinin hazırlayıp "hayır" demek yasak diye dayattıkları, kendilerini de koruma altına aldıkları Darbe Anayasası'nın, tamamı olmasa da çok önemli kısıtlayıcı hükümlerinin değiştirildiği yeni hükümler halkoyuna sunulacak.

Halk; kendi geleceğini, hatta torunlarının geleceğini oylayacak.

Olan, olması gereken bu.

Fakat ben, bilerek ve giderek "genel seçim" atmosferine çekilen bu referanduma o gözle bakmıyorum.

12 Eylül 2010 tarihini, SABRIN KİBİRLE HESAPLAŞMA GÜNÜ olarak görüyorum.

Evet aynen öyle olacak.

Nasıl mı?

Önce kendimizden başlayalım; medyadan.

Vatan Gazetesi'nde Reha Muhtar, son anketlerden yola çıkarak "Hayır" diyeceklerin oranının neden "patlama yapmadığını" anlatan "Hayır Oylarını Kesen Hayırsızlar" başlıklı yazısında benim Hedonist Medya dediğim kesimin kibrini mükemmel özetledi:

"Hayatı bu kadar aptalca okumak mümkün müdür? Hiçbir şey olmadıysa, bunca yıldır iktidardır AKP. Bu iktidarın yıllardır icraatlarından memnun olmayan milyonlar, niye sandıkta patlama yapamıyorlar? 'Hayır'lar hâlâ patlamıyorlar, çünkü 'hayırsızlar' hâlâ hayırlar önünde bir set oluşturmuş duvar gibi durmaktalar. Onlar 'Hayır' demeden önce yıllarca, 'insanları küçümsemiş olanlardır'. Onlar medyada tuttukları köşelerden, sitelerden 'insan haysiyetini, insan şerefini, insan onurunu tarumar eden' yaratıklardır. Onlar, insanları karalayan, insanları yaftalayan, insanlara taktıkları sıfatlarla aşağılayan, 'belden aşağı vurduğunu sanan', ötekileştiren, küçümseyen ve böylece insanlara içten içe 'Allah sizi, sizin gibi yapsın' dedirten, güruhtur."

Ve ekledi:

"Hâlâ anlamıyorlar ki mesele AKP değil!"

Yani kendileri, yani kibirleri...

İşte bu yüzden; 12 Eylül 2010 yıllarca basın-yayın yoluyla baskı ve zulüm altında inleyen halk sabrının, kendilerine patronlarının şarap şişesi kadar değer vermeyen medya kibrinden bir kez daha hesap soracağı gündür.

Her seçimde yayınlarının, tahminlerinin, dayatmalarının tersine oy vererek hesap sordu, bir şeyler anlatmak istedi ama anlamadılar, anlamak istemediler.

2007 genel seçimlerinde o "koskoca" köşe yazarları AK Parti yüzde 48 alacak diyen anket şirketine ağız dolusu küfredip, aşağılamışlardı. Halk yüzde 47 ile tokatlayıp "kendine gel" dedi, gelemediler, "göbeğini kaşıyan adam" dediler, "bidon kafa" dediler, hakaret ettiler.

Aynen bugün de yaptıkları gibi.

Oysa "anlamıyorlardı ki mesele AKP değil", sabrın kibre cevabıdır!

***

Reha Muhtar'ın yazısından bir gün önce, Taraf Gazetesi'nde Ahmet Altan "AKP'nin işine yarar" diyerek hayır oyu vereceklerin "mantığını" anlatan şöyle yazmıştı:

"Asıl derdimiz AKP değil de, AKP'yi seçen 'kitle' mi? Biz, halkın çoğunluğunun eğilimlerinden mi hoşlanmıyoruz? Aslında biz AKP'ye değil de, onu seçen kitlelere karşı bir baskı mekanizması mı sürdürmekten yanayız? Biz, orduyu ve yargıyı yanımıza alıp, çoğunluğa karşı bir 'azınlık sultası' mı devam ettirmek istiyoruz? Onun için mi 'demokratikleşme' adımlarını reddediyoruz? Seksen yıldır bu azınlık sultası sürüyor, bu 'sulta' AKP kurulmadan önce de vardı, ne işe yaradı bu sulta? Çok mu özgür, çok mu mutlu, çok mu zengin olduk? Bu 'azınlık sultası' sürerse çok mu mutlu olacağız? Devletin içindeki çetelerin varlığıyla kaos yaratıp halkı hep korku içinde yaşatmaktan nasıl bir çıkar sağladık ki bu 'düzen' devam etsin istiyoruz? Benim görebildiğim kadarıyla 'hayır' diyenler AKP'den değil, düpedüz halktan korkuyorlar, halkın iradesi siyasete yansımasın istiyorlar. Öyle olmasa, on ay sonra seçime gidilecek bir ülkede, AKP 'bin yıl iktidarda kalacak' gibi konuşmazlar."

Ve "asıl meseleyi "teşhis" etmişti Altan:

"Onlar AKP'nin değil, "halkın iktidarından" korkuyorlar. Korkunun ecele faydası yok. Bu halk bazen AKP'yi, bazen başka bir partiyi seçecek, hangi partinin iktidara geleceği hiç önemli değil, önemli olan, halk artık o 'azınlık sultasına' köle olmayacak. Hukuka uygun, demokrat bir ülke kurulacak burada. Ve, halkı bir daha kimse korkutup, aşağılayamayacak."

***

Mesele budur!

İlki "Hayır", ikincisi "Evet" diyeceğini ilan eden iki yazarın "ortak teşhisi"dir..

Yani...

12 Eylül 2010 Pazar; idamlar, katliamlar, işkenceler, faili meçhul cinayetler, karartılan ocaklar, yasaklanan inançlar, düşünceler, belgeler, kitaplar, renkler, ifadeler, diller, davranışlar ile neredeyse "tek düşman" ilan edilerek ezilmiş, horlanmış, yok sayılmış, aşağılanmış halk sabrının, yeryüzünün en küstah kibri ile hesaplaşma günüdür.

Peki yeter mi?

Yetmez; çünkü gene anlamayacaklar!

Yetmez; çünkü gene "beyinleri dumura uğramış" diyecekler?

Yetmez; çünkü gene kendilerini "efendi", halkı "kul" görecekler!

Yetmez; çünkü seksen yıllık alışkanlıklarını sekiz senede değiştiremedikleri gibi, korkarım daha seksen sene aynı teraneleri, hakaretleri, yaftaları sayıklayıp "çağdışı" kalmaya devam edecekler.

İşte onun için; kimden çıktı ise o slogan, alnından öperek altına imzamı atıyorum:

12 Eylül 2010 Pazar; sabrın kibirle hesaplaşma gününde "Yetmez Ama Evet" diyeceğim!