Sayfalar

HOŞGELDİNİZ, ŞEREF VERDİNİZ...

9 Mayıs 2011 Pazartesi

Anne elleri



M.Nedim HAZAR / ZAMAN 09.05.2011

Bir sırrı açıklıyorum; en büyük sığınağım annemin elleri, avuçları olmuştur.

Hayatı da şefkati de tarif edecek iki kelime: Annemin elleri!

Ayaklarının altında cennet olan birinin, ellerinin altında nelerin olabileceğini tahmin etmeye insanın aklı/havsalası yetersiz kalır!

İnanıyorum ki, hangi eve anne kokusu sinmişse, o ev mutludur, huzurludur. Kırlentlerdeki örgülerden tabaktaki kaşıklara, pencerelerdeki ışıl ışıllıktan balkondaki çamaşırlara kadar her yere siner anne kokusu. Ve dünyalara değişmem annemin kokusunu. Bütün parfümleri kocaman bir şişeye boca edip önüme sunsanız da, bir damla anne kokusuna değişmem yeminle.

Bugün yaşım kaç oldu, hâlâ gördüğümde ilk önce avuçlarına sarılır, doya doya ciğerlerime çekerim ki annemin ellerini, kokusu zerrelerime işlesin, içimde öyle derinlere, öyle köşe bucak yerlere kadar ulaşsın diye. İçim ilk doğduğum günkü gibi tertemiz, dezenfekte olsun ve anne koksun isterim. Dünyanın tüm mikroplarını, kirlerini temizleyen tek iksirdir anne kokusu.

Dünya adına ilk tanıdığım eller onunkilerdi. Süt kokusu onun elleriyle bütünleşince muhteşem bir aromaya dönüşür çünkü. Kokusunu ellerine toplar, ondan bana bulaştırırdı sanki. Bu yüzden/yediğim içtiğimde de, giydiğim/uyuduğumda da annemin ellerinin kokusu vardı. Yıllar boyu yastık yerine başımı onun avuçlarına koyarak uyudum ben. Bütün yemekler onun ellerinin kokusu bulaştığı için lezzetliydi, çay tiryakisi olmuşsam bugün, annemin bardaktaki kokusu yüzündendir, bundan eminim. Ve çocuklar yabancıyken dünyaya daha yeni geldiklerinden anneyi önce ellerinden, ellerindeki anne kokusundan tanırlar bilirim.

Bir çocuk ki, ruhundaki anne parmak izini hiç silmezse, dünya ona cennet olur. Dua anne dudaklarından çıkıp anne avuçlarıyla yükseliyorsa arşa, değerli olur. Bugün dünya daha kötü, daha rezil, daha berbat değilse, nedeni anne elleridir emin olun.

Yoklayın şöyle bir çocukluk ve hastalıkla ilgili anılarınızı. Hemen hepsinde anne ellerini, o ellerin izlerini göreceksiniz. Kaynar kazan gibi fokurdayan alınlardaki ateşi alan buzul bir kaynağa dönüşür kimi zaman. Bazen ise tir tir titreyen bedeni, sımsıcak bir havlu gibi yumuşacık sarar ve ısıtır anne elleri. Ve elbette tüm bu hatıralara süt buğusu gibi bir koku eşlik eder. Öyle bir koku ki eşi benzeri olmayan, tarifi formülü olmayan bir rayiha!

Bugün bile hâlâ, her fırsatta yalan söyler, 'anne baksana ateşim mi var' diye alnımı onun avucuna dayar birkaç saniyelik mutluluk vadisine dalarım.

Ne varsa mücerrede dair faydalı ve kutsi, anne avuçlarında müşahhaslaşır katiyen. Rahmanî bir dokunuş, cennetten katıklanan bir ıtırlıkla anneden bulaşır bize daha onun karnındayken. Siz göbek kordonunun neye yaradığını zannediyorsunuz bilmem ama kesildikten sonra parmaklarıyla çoğalan bir temas noktasıdır anne ve evladı için.

Ve bilir misiniz, her çocuğun kaderi çizilidir annenin ellerinde!

Sizi bilmem ama benim ilk ve en güvenli sığınağımdı annemin elleri. Şimdi kocaman adam olduğum şu günlerde bile, sığabilirim diye düşünüyorum o kutsal limana. Yine inanıyorum ki, hesaba çekilirken bile o eller tutarsa paçalarımdan bir yere, Merhametlilerin En Merhametlisi de merhamet eder bana.

Yıllar yıllar önce bir belgesel izlemiştim. Askerler'di ismi dokümanterin. Bir komutan anlatıyordu: "Kaç kişi canını kucağımda teslim etti sayısını bile hatırlamıyorum. Ama bildiğim şey, canını teslim eden askerlerin hepsinin son kelimesi 'anne' idi!"

Teknoloji koku transferini becerene kadar, annemin ellerinin kokusunun hayaliyle yetinmek zorunda kalacağıma üzülüyorum sadece.

Dün bir cümle okudum bir yerlerde: "Kaybedeceğini bildiğin şeylerin kıymetini bil." diyordu. İşte bu bilinçle avuçlarına gömüp yüzümüzü, kokusunu ruhumuza çekerek öpmeliyiz annemizin ellerini.

4 Mayıs 2011 Çarşamba

Benzerliğin bu kadarı fazla



Taha KIVANÇ / ZAMAN 04.05.2011

"Terörü yeniden azdıracaklar galiba" dedi dostum. "Üsame çoktan öldü, başka hesapları var, öldüğünü ondan ilân etmiyorlar" tezinin sahibi olduğu için kendisine daha dikkatle kulak verdim. İlk günün tepkilerini Amerikan medyasından, bize yansımalarını dünkü gazetelerden izleyince haklı olabileceği düşüncesindeyim...

Sovyetler Birliği'nin Afganistan işgalini, Soğuk Savaş'ı sona erdirme amaçlı büyük bir fiyaskoya dönüştürmeyi kafasına koymuş ABD'nin bir projesiydi Üsame bin Laden... Yemen asıllı kalabalık bir Suudlu ailenin fazla insan içine çıkmayan oğluydu Üsame; ailesinin inşaat işlerinden kazandığı parayla hayatının sonuna kadar refah içerisinde yaşaması bekleniyordu.

Suudi Arabistan istihbaratı Kral Faysal'ın Adapazarlı eşinin ağabeyi Kemal Adham'ın elindeydi uzun yıllar; ondan sonra yeğenleri örgütün başına geçti. Elit istihbaratçıların Safari Kulübü'nün de kurucusuydu Kemal Adham. Bu 'Safari Kulüp' ismini bir yere kaydedin. Kissinger, İran Şahı, Sedat, Fas Kralı Hasan ve Kont Alexander de Marenches (Fransa) ile Kemal Adham birlikteliği dünyaya hayli sürprizler yaşattı çünkü...

Varlığından ilk kez politikacı-gazeteci Muhammed Hasaneyn Haykal'in 'Iran: Untold Story' (İran: Anlatılmamış hikâye) adlı kitabıyla haberdar olmuştuk (s. 112-115). İngiliz gazeteci John K. Cooley de 'Unholy Wars' (Kutsal olmayan savaşlar) adlı kitabında kulüple ilgili daha geniş bilgiler sağladı.

Cooley 11 Eylül'den çok önce çıkan kitabında (s. 122-125) Üsame bin Laden'i de konu ediyor. Dediği şu: Safari Kulüp 'Afganistan'daki mücadeleye yardım' kararı aldı. Bu kararın uzantısı olarak 'uluslararası cihad birliği' oluşturulması ve başına uygun birinin geçirilmesi işi Suud istihbaratına bırakıldı. Prens Türki bin Faysal da seçimini Üsame bin Laden'den yana yaptı. "Birliğin kurulmasını, eğitimini, Afganistan'daki operasyonlarını yakından izleyen Prens Türki'ydi; şimdilerde adı çok duyulan 'el-Kaide' örgütünü kuran Bin Laden'di, ama kurduran oydu" diyor Cooley..

11 Eylül uğursuz eylemlerinin hemen ardından meydana gelen bir olay herkesi çok şaşırtmıştı. Washington yönetimi, ABD'de yaşayan ve sayıları bir uçağı dolduracak boyutlara varmış bulunan Bin Laden Ailesi'nin bütün fertlerini bir noktada toplayıp Suudi Arabistan'a tahliyelerini gerçekleştirivermişti.

Düşünebiliyor musunuz? Ailenin bir ferdi New York ve Washington'a uçaklarla gençleri saldırtıyor, ABD yönetimi "Babanız, kardeşiniz bizden ne istiyor?" diye sormak için bilgilerine başvurmadığı gibi, hepsini bir uçağa bindirip selâmetle memleketlerine varmalarını sağlıyor... Amerikan vatandaşına bile merhamet edilmeyen Bush günlerinde, terör eylemlerinden sadece 48 saat sonra yaptı bunu ABD...

Sebebini 11 Eylül'den bir ay sonra BBC vermişti bu garip tahliyenin... 'Newsnight' programında ABD ile Üsame bin Laden, Bush Ailesi ile Bin Laden Ailesi arasındaki muazzam yakınlığa temas ediyordu BBC. Programda yer alan pek çok çarpıcı örnekten biri şuydu: 1991 yılında, FBI, bir rapor (WF213589) üzerine Bin Laden soyadlı birinin üzerine gitmeye kalktığında, o sırada Beyaz Saray'da oturan Baba Bush, "Sakın ha!" ihtarıyla geri durma talimatı vermişti.

Aynı programdan şunu da öğrenmiştik: Cidde'deki ABD Başkonsolosluğu öğrenci vizesi almak üzere başvuran Suudlulara bile zorluk çıkartırken Üsame bin Laden tarafından seçilmiş gençlere fazla soru sormadan vize veriyor, o gençler de Afganistan'a doğru yola çıkmadan bir yerlerde CIA tarafından eğitiliyordu... Üsame bin Laden'in aylardan beri Pakistan'da saklandığını açıkladı Barack Obama; operasyona geçen ağustos ayından beri hazırlanıyorlarmış... Kaldığı evin tıpatıp aynısını inşa edip saldırının provasını yapmış özel tim...

"Vay be" gerçekten...

Abbotabad kenti Harp Akademisi bulunduğu için askerle kaynıyormuş... Pakistan askerlerini eğiten bazı ABD subayları da yöredeymiş; ajanslar "Kentte bir Amerikan üssü var" haberini de geçti.

İngiliz gazeteci Robert Fisk televizyonlara, "Onun çağrısıyla tam üç kez Bin Laden'le görüştüm" deyip görüşmelerin nasıl yapıldığını anlattı gün boyu. Hamid Mir adlı Pakistanlı gazeteci de, ABD ordusu Üsame bin Laden'i fellik fellik ararken görüntülü bir mülâkat yapmayı başarmıştı 'dünyanın en tehlikeli teröristi' ile...

Herkese ulaşabilen, isteyen herkesin ulaşabildiği Bin Laden aslında Amerikalılar'ın burnunun dibindeymiş...

Bizde Hizbullah'ın bir kışlada kurulduğu çok söylendi. Hizbullah lideri Güneydoğu'da değil İstanbul'da düzenlenen bir operasyonla öldürüldü. Pek çok kişi, "Yalan, daha önce öldürülmüştü" dedi onun için...

Dostum "Baharı kışa çevirebilirler" dedi.