Sayfalar

HOŞGELDİNİZ, ŞEREF VERDİNİZ...

28 Kasım 2010 Pazar

Mesut Yılmaz ve Meral Akşener tanık olsun

Fehmi KORU / YENİ ŞAFAK 28.11.2010

CHP sözcüleri "Bu bir sivil darbe" diyorlar. MHP genel başkanı Devlet Bahçeli ise, eleştirisini, "Ordu yıpratılıyor" itirazı üzerine kurmuş görünüyor. Medyadaki malum koro, hep bir ağızdan, bakanların yasadan aldıkları 'açığa alma' yetkisini kullanmalarını bir kulp bulup kınıyorlar.

Yıllardır yürürlükte olan bir yasanın geçmişte o kadar gerekli ortam doğduğu halde ilk kez şimdi kullanılmasının üzerinde duran neredeyse yok gibi.

Türkiye, asker-sivil ilişkilerinin demokratik bir zemine oturmadığı nadir demokratik ülkelerden. Yakın geçmişte kimbilir kaç kez askerlerin sivillere çektiği 'balans ayarı' olayı yaşandı.

Unutanlarınız olabilir diye isterseniz birlikte hatırlayalım:

Bu ülkenin bir başbakanı gerekli gördüğü bir politik tavrı niçin uygulamaya koymadığını, 'sessiz sinema' usulü, omuzuna elle yıldız işareti koyarak açıklayabilmişti gazetecilere... "Bu bir sivil darbe" diye bağıran CHP'li Kemal Anadol aynı sıraları paylaştığı eski başbakanlardan Mesut Yılmaz'dan bir kere daha dinlemeli o öyküyü...

İçişleri bakanlarından biri de, emrindeki Jandarma genel komutanının kendisini kazığa oturtacağı tehdidini savurduğunu müsteşarından işitmişti. MHP'li Meclis başkanvekili Meral Akşener içişleri bakanlığı günlerinde yaşadığı olayı orduyu kim/ler/in yıprattığı konusunda fikir sahibi olması için partisinin liderine (gerekiyorsa bir kez daha) anlatmalı..

Daha vahimi de yaşandı bu ülkede: Bir başka başbakan (Necmettin Erbakan), bir subayın kendisi hakkında kullandığı çok galiz bir küfürü sineye çekmek zorunda bırakılmıştı. Küfürbaz ilk YAŞ toplantısında terfi bile aldı.

Gerilerden örnek aramaya gerek yok; son Cumhuriyet Bayramı kutlamasına, devletin başı olma yanında 'başkomutan' sıfatı da bulunan Cumhurbaşkanı'nın davetine ve kamuoyunun ısrarına rağmen, tek bir komutanın katılmadığı bir ülke burası...

Siyasiler böyle bir ülkede hangi 'sivil darbe'den, hangi 'yıpratma'dan söz edebiliyor, şaşarım doğrusu...

İsterseniz şimdi olan bitene bir de yukarıdaki bilgiler ışığında bakalım.

Askerin geçmiş olaylardaki tavrını aklımızda tutarak, bakanların, TSK Personel Kanununun verdiği yetkiyle, iki general ile bir amirali 'açığa alması' olayına yakından baktığımızda, Genelkurmay'ın sergilediği tavrın hayli sorunlu olduğunu görüyoruz.

Yasaların sivil otoriteye verdiği yetkinin kullanılmasını boşa çıkarmaya çalışıyor asker...

Peki askerin böyle bir yetkisi var mı?

Bu tür konular ne zaman açılsa, birileri, askerin hukuka, demokrasiye ve özellikle Cumhuriyet'e bağlılığından söz eder. Askerin günlük siyasete müdahalesinin veya doğrudan yönetime el koymasının şartı olarak da "Cumhuriyet'in tehlikeye düşmesi" gösterilir. Üç subayla ilgili sorun herhangi bir biçimde Cumhuriyet'le ilişkili değil; tam tersine yargılandıkları konu 'darbe girişimi' iddiası olduğu için demokrasiyle, 'açığa alınmaları' yasal yetkiyle olduğu için de hukukla ilişkili...

Hukuki açıdan haklı olan siyasiler, bu ihtilâfta... Cumhuriyet ve demokrasi açısından da...

Asker üç subayın terfi etmesi için neden bu kadar ısrarlı acaba? Yapılan resmi açıklama ortada, sivillerin kararlı tutumuna rağmen kuralları zorlayarak ve askeri yargıyı da güç duruma düşürerek, illâ kendi dediklerinin olmasını istiyorlar. Neden acaba?

Özellikle olan bitene "Bu bir sivil darbe" tepkisini verenler ile "Ordu yıpratılıyor" diyenlerin bu temel soru üzerinde düşünmesinde yarar var.

Türkiye sivil-asker ilişkilerinin iki tarafı da rahatlatacak demokratik bir düzleme oturacağı günlere hızla yaklaşıyor.

CHP ve MHP de bu sürece destek vermeli.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder