Sayfalar

HOŞGELDİNİZ, ŞEREF VERDİNİZ...

12 Ağustos 2010 Perşembe

Bu bir HSYK hikâyesidir

Mehmet ALTAN / STAR 12.08.2010

7 öğrencinin katledildiği 16 Mart davası 2008’de zamanaşımı nedeniyle düştü. Müfettişler ‘ihmal var’ dedi. Ancak HSYK, davayı zaman aşımına uğratmakla suçlanan yargıçları ‘suçsuz’ buldu.

Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in de katıldığı HSYK Yaz Kararnamesi toplantıları gündemde en önde koşuyor. Ve dedikoduların bini bir para...

Söylenen o ki, devlet içi cinayet ve darbe girişimlerini ortaya çıkarmaya çalışan her dürüst hukukçuya ciddi “iyilikler” düşünülmekte.

***

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) yaz kararnamesinde yapacağı atamalar tartışılırken, Anayasa Mahkemesi Raportörü ve Demokrat Yargı Derneği Eşbaşkanı Osman Can’ın yaptığı önemli ve ilginç bir tespitini okudum.

Doğan Öz cinayetinin yargı eliyle kapatılmasını anımsatan Osman Can: “HSYK olmasaydı, 17 bin faili meçhul olmazdı” diyor. Ve şöyle devam ediyor:

“Birinci, ikinci ve üçüncü faili meçhuller işlendiğinde adliye aktörleri harekete geçse bu sayı 17 bin olmaz 5 veya 6’da kalırdı.”

***

12 Eylül Darbe Lideri Kenan Evren’i yargılamak istediği için Adana Savcısı Sacit Kayasu’nun cezalandırılmasından, şimdi CHP’nin yargılama sözü verdiği eski Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt hakkında iddianame yazdığı için Van Savcısı Ferhat Sarıkaya’nın meslekten men edilmesine kadar hukuksal skandalların haddi hesabı yok...

HSYK’nın yapısını değiştiren Anayasa değişikliklerine muhalefet edenler bunların üzerinde hiç durmuyor. Bu listeye kamuoyunun bilmediği bir tanesini de ben eklemek istiyorum...

***

Beyazıt’ta 30 yıl önce 16 Mart’ta yedi öğrencinin öldüğü, otuzundan fazlasının yaralandığı katliamın davası, 2008 yılında, aynı Kemal Türkler davası gibi, kamuoyunun gözleri önünde zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle düşmüştü.

Böylesine vahim bir katliam davasının nasıl ve neden düştüğü mahkeme tutanakları incelenince aydınlanıyordu. Mahkeme tutanaklarına göre, bombayı getiren dönemin Ülkü Ocakları Başkanı Abdullah Çatlı’ydı... Bomba atıldıktan sonra saldırganları kovalayan polislere bir komiser muavini “geri dönün” emri vermişti.

O, “dönün” diyen müdür, Emniyet içinde hızla tırmanmış, Terörle Mücadele’nin başına geçmişti.

Abdullah Çatlı’nın telefon kayıtları incelendiğinde, ölmeden önce o şube müdürü ile beş kez konuştuğu ortaya çıkmıştı.

***

16 Mart Katliamı Davası sırra kadem bastığında, dönemin Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’e şu soruları yöneltmiştim: “Sayın Bakan, bu kadar önemli bir dava, kimler tarafından ve nasıl bir himaye görerek zamanaşımına uğratıldı?

Ölenler bakan, milletvekili, emniyet müdürü ya da general olsaydı, dava aynı akıbete uğrar mıydı?

Oralarda, kimler tarafından ve nasıl işlendiğini bildiğimiz katliamları koruyarak Ergenekon adına gözdağı veren ve yargıdan daha güçlü olan birileri mi var? Cevaplarsanız çok sevineceğim.”

Şahin, işin peşine düştü...

Geldiği noktayı bir televizyonda şöyle özetledi:

“16 Mart davasının zamanaşımından düşmesini müfettişler incelediler, rapor hazırladılar. Raporda ‘bir ihmal söz konusu’ denildi.

Biz de disiplin yönünden ihmalde bulunan yargıçlarımızla ilgili karar vermesi için dosyayı HSYK’ya sevk ettik. Kurul başkanı olarak, yargıçlarımızın savunmalarını istedim. Savunmaları geldikten sonra bir ‘ihmal var mı, savsaklama var mı’ HSYK değerlendirecek, yasa neyi gerektiriyorsa o yapılacak.

Dosya şu anda Yargıtay’dadır. Yargıtay zamanaşımından düşmesini inceleyecektir.”

***

Mehmet Ali Şahin’in Adalet Bakanlığı döneminde müfettişlerin “ihmal” bulduğu raporlarına dayanarak HSYK’ya sevk ettiği yargıçlar hakkında ne karar verildi? Onu yeni öğrendim.

HSYK, 16 Mart Katliam Sanıkları Davası’nı zaman aşımına uğratmaktan “ihmalkâr” davranmakla suçlanan yargıçları “suçsuz” bulmuş...

***

16 Mart 1978 tarihinde İstanbul Üniversitesi’nden çıkarken üzerlerine devlet himayesindeki kişiler tarafından bomba atılıp öldürülenler, yaralananlar sizin çocuklarınız olabilirdi...

Bir el yargı süresince katilleri korusaydı...

Ve sonunda da dava zaman aşımına uğrasaydı...

Davayı zaman aşımına uğratan yargıçları da, aleyhlerine Adalet Bakanlığı müfettişleri raporuna rağmen HSYK aklasaydı, bu devlete, adalete ve HSYK’ya nasıl bakar, ne düşünürdünüz?

Yaz kararnamesi konusunda HSYK’ya yönelik dedikodular maalesef durduk yerde çıkmıyor...

***

Emekli Koramiral Atilla Kıyat geçenlerde 1993 ila 1995 yılları arasındaki “faili meçhullerin” devlet politikası olduğunu söylemişti.

Gerçek bir yargı ve hukuksal vicdan cinayete ortak olabilir mi? Ya da cinayet devlet politikası haline gelebilir mi? Atilla Kıyat açıklamaları ertesinde hep sorduğum soruyu yeniden soruyorum:

“Katiller mi güçlü, hukuk mu?”

Ve maalesef hep aynı cevabı veriyorum:

“Devlet himayeli katillik” daha güçlü...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder