Sayfalar

HOŞGELDİNİZ, ŞEREF VERDİNİZ...

6 Ocak 2011 Perşembe

Erdoğan bu alçaklığa da sesini yükseltsin!



Salih TUNA / YENİ ŞAFAK 05.01.2011

Her Müslüman haksız yere yurtlarından sürülen mazlumların hukukunu canı pahasına savunmakla birlikte, Allah'ın isminin bolca zikredildiği havra ve kiliselerin güvenliğinden de sorumludur.

Kur'an-ı azimü'ş-şan'ın apaçık hükümleri arasındadır bu.

Hazreti Ömer Kudüs'ün fethinin ardından Hıristiyanların kutsal mabetlerinden Kıyamet Kilisesi'ni ziyaret ettiği sırada namaz vakti girer.

Namaz kılacak yer ararken, Patrik Sophronius'un burada namaz kılabilirsiniz önerisini "Ömer burada namaz kıldı diyerek mescit inşa etmek isteyen Müslümanlar çıkabilir..." endişesiyle kabul etmez.

Bir Müslüman olarak kiliselerin muhafazasından da sorumlu olduğunu bilir çünkü.

Peki...

Bu örnek, 2011'in ilk saatlerinde, Mısır'ın İskenderiye'sinde bir kilisenin önüne koyulan bombanın patlaması sonucu hayatını kaybedenleri geri getirebilir mi?

Müslümanların alnına sürülmeye çalışılan bu utancı silip süpürmeye yeter mi?

Mahut terör saldırısı yüzünden İslamofobi ateşinin daha bir harlanmasına engel olabilir mi?

Ah keşke engel olabilseydi; tarihten istenmediği kadar misal getirebilirdik.

Mesela, Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u fethederken ordusunda pek çok Hıristiyan asker vardı diyebilirdik.

Hatta muhabbetin incesine iner; Osmanlı'nın Balkanlardaki aristokrasiye tımar verdiğini bile söylerdik. Bunu da dünya çapındaki tarihçimiz Halil İnalcık'ın Arvanid defterlerine dayanarak dile getirdiğini hatırlatırdık.

Lakin neye yarar? "Olaylar" günümüzde geçiyor.

Haçlı seferlerinden veya Endülüs'ten girip günümüzde işgal edilen topraklardaki katliamlardan çıkmak, hulasa, "Ama siz de bunları yaptınız!.." demeye getirmek işe yaramaz.

Çünkü hiçbir "utanç" bir başka "utancın" mazereti olamaz.

İsrail, Mısır ve Sudan arasındaki jeopolitik hesaplaşmadan, Mısır'ın Kıptı ve Sünni şeklinde bölünmesini hayal edenlerden veya Siyonistlerin entrikalarından bahsetmek faydasız.

Kıptilerin tarih boyunca Müslümanlara yaptığı fenalıklardan söz etmenin sırası değil şimdi.

Mısır'daki Filistinlilere göz açtırmayan, "İsrail terör devleti"nin toplama kampı haline getirdiği Gazze'ye Refah Kapısı'ndan ilaç niyetine kuş uçurmayan "Hüsnü Mübarek rejimi" bu saldırıya nasıl engel olamadı diye sormak da yaramıza merhem olmaz.

Kiliseye yapılan bu hunhar saldırı "İslamofobi" ateşinin altına tonlarca odun sürmüştür.

Sonuç maalesef budur.

İslam ümmetinin ferdi olmak bu alçak saldırıya tepki koymak sorumluluğunu gerektirir.

Bu saldırı aynı zamanda İslam'ın mesajına; "Emr-i bi'l ma'rûf ve nehy-i anil münker" ilkesine saldırıdır.

Bu saldırı karikatür marifetiyle peygamberimize saygısızlık yapan alçakların saldırısından bin kat daha fazla İslam'a zarar vermiştir.

Uzun lafın kısası: Kiliseye yapılan bu saldırı, yeryüzündeki bütün camilere yapılmış gibidir.

Bu saldırıya karşı İslam Konferansı Teşkilatı Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu'nun tepkisi yetmez.

Sayın Başbakanımız nasıl ki tekerlekli sandalyedeki Ahmet Yasin'i şehit eden Siyonist canilere tüm dünyevî maslahatların hilafına haykırmıştır...

Nasıl ki "Mavi Marmara" katliamı ardından, "İsrail terör devleti"nin şeflerine, "Siz ne kadar Filistinlilerin karşısındaysanız, biz de o kadar Filistinlilerin arkasındayız..." demiştir...

İskenderiye'deki kiliseye yapılan bu terör saldırısına da aynı şekilde sesini yükseltmelidir.

Sayın Başbakanımızın bu saldırıya ne kadar karşı olduğunu biliyoruz.

Bizim bildiğimizi bütün dünyanın da bilmesini istiyoruz.

Zira...

"İslamofobi" yangınına karşı en etkili mücadele şekli tarihten değil, "günümüzden örnek" vermektir.

Kiliseye karşı yapılan mahut saldırıyı camilere yapılan saldırı mesabesinde değerlendirip yüksek sesle kınamak, Türkiye'nin tarih sahnesine çıktığının da resmi olacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder