Sayfalar

HOŞGELDİNİZ, ŞEREF VERDİNİZ...

28 Nisan 2011 Perşembe

Kritik eşik: 27 Nisan ya da 2007...



Ali BAYRAMOĞLU / YENİ ŞAFAK 28.04.2011

Startı CHP vermişti. Baykal 10 Ocak günü Başbakan Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığına aday niyeti olduğunu söyleyerek, "Anayasa'ya inanmıyor, YÖK'le kavgalı. Bu üslupla cumhurbaşkanı olamaz. Başkomutanlığı temsil eden birisi, kavgalı olduğu orduya başkomutanlık yapabilir mi?" diyordu.

12 Nisan 2007'de Genelkurmay Başkanı Org. Büyükanıt yaptığı basın toplantısında "Hem vatandaş hem de TSK'nın bir personeli olarak, Cumhuriyetin temel değerlerine sözde değil özde bağlı olacak bir kişinin Cumhurbaşkanı seçilecek olmasını umut ediyoruz" diyerek TSK'nın tavrını ortaya koydu.

Ertesi gün, Cumhurbaşkanı Harp Akademileri'nde verdiği konferansta, 'Türkiye'de siyasal rejim, Cumhuriyet kurulduğundan beri, hiçbir dönemde günümüzde olduğu kadar tehlikeyle karşı karşıya kalmamıştır. Laik Cumhuriyet'in temel değerleri, ilk kez açıkça tartışma konusu yapılmaktadır' sözleriyle ateşi biraz daha körükledi.

Sıra 28 Şubat ürünü para-militer örgütlere gelmişti.

14 Nisan'da, şimdilerde Ergenekon sanığı, emekli Org. Şener Eruygur'un başkanı olduğu Atatürkçü Düşünce Derneği önderliğinde ve çeşitli sivil toplum örgütlerinin katılımıyla Ankara Tandoğan'da, başörtü meselesini öne alan, Çankaya ve örtü bağlantısı üzerine kurulan 'Cumhuriyet Mitingi' yapıldı. Bu mitingler, İstanbul, İzmir, Samsun, Manisa, Çanakkale ve Mersin olmak üzere ülkenin çeşitli bölgelerinde 22 Temmuz genel seçimlerine değin devam edecekti.

24 Nisan günü Abdullah Gül, 11. Cumhurbaşkanı olmak için aday olduğunu açıkladı.

27 Nisan'da TBMM Genel Kurulu'nda yapılan ilk tur oylamada Abdullah Gül, 357 oy aldı. Oylamaya 361 milletvekili katılmıştı. CHP, oylamada "toplantı yeter sayısının 367'yi bulmadığı" iddiasıyla, bu turun iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemiyle Anayasa Mahkemesi'nde dava açtı.

Bu oylamadan hemen sonra ve Anayasa Mahkemesi'nin kararından hemen önce Genelkurmay Başkanlığı'ndan bir gece yarısı bildirisi geldi.

Bildiride, "Türk Silahlı Kuvvetleri bu tartışmalarda taraftır ve laikliğin kesin savunucusudur. Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk'ün, 'Ne mutlu Türküm diyene!' anlayışına karşı çıkan herkes Türkiye Cumhuriyeti'nin düşmanıdır ve öyle kalacaktır. Türk Silahlı Kuvvetleri, bu niteliklerin korunması için kendisine kanunlarla verilmiş olan açık görevleri eksiksiz yerine getirme konusundaki sarsılmaz kararlılığını muhafaza etmektedir ve bu kararlılığa olan bağlılığı ile inancı kesindir" deniliyordu.

Muhtıra etkisini hemen gösterdi.

Anayasa Mahkemesi, 1 Mayıs'ta beklenenin ve kulis haberlerin tersine "ilk turda Meclis'in 367 milletvekili ile toplanması gerekir" diyerek, TBMM'deki oylamanın iptali yönünde karar verdi.

Ama asıl dalga bu noktadan sonra yükselecekti.

Asker verdiği muhtırayla, siyasi rolüne ilişkin kendi infaz fermanını imzalamıştı.

Sistem bloke olmuş, erken seçim kararı alınmıştı.

Seçim kampanyası doğal olarak cumhurbaşkanlığı seçimleri ve 367 krizi üzerine yapıldı.

Ve seçimler sivil siyaset ile askeri vesayet arasındaki yapılan bir referanduma dönüştü.

22 Temmuz'da bu koşullarda AKP yüzde 47 gibi yüksek bir oy oranıyla tekrar iktidara geliyor, 28 Ağustos'ta Abdullah Gül Türkiye'nin 11. Cumhurbaşkanı oluyor ve 12 Eylül Anayasası'nın devlet ile siyaset alanını birbirinden ayıran sistematiği çöküyordu.

Olaylara uzak açıyla ve toplu olarak bakınca taşlar iyice yerli yerine oturuyor...

Dün sivilleşme sürecinin başlamasının 1. yıldönümünü yaşadık.

Mesele şimdi bu süreci alabildiğine derinleştirmekte...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder