Sayfalar

HOŞGELDİNİZ, ŞEREF VERDİNİZ...

13 Nisan 2010 Salı

Açık konuş beyefendi, en son kaça biter bu iş?

AHMET TEZCAN / ZAMAN 13.12.2009

Oğlu şehit düşmüş, al bayrağa sarılmış tabutu hemen önünde duruyor. Az sonra toprağa verilecek can paresi. Bağırmıyor. Haykırmıyor.

Ağlamıyor. Dudaklarında titriyor yüreği belli. Tam bu sırada mikrofon uzatan televizyon muhabirinin sorusu da...

"Bir şehit babası olarak ne düşünüyorsunuz?"

Ben ağlamaya başladım verdiği cevabı duyduğumda.

Ekranın karşısında oturduğum yerde eridim.

"Bitsin artık bu mânâsız savaş!" diyordu şehit askerin babası.

"Vurulan da bu memleketin evladı" diyordu.

"Vuran da bu memleketin evladı" diyordu.

Şehit oğlunu, onu toprağa düşüren katil elden ayırmıyordu.

Ve "Bitsin artık!" diyordu.

Yeryüzünde sadece bu ülkenin insanlarında görülür böyle peygamberane feraset!

Sadece bu ülkenin insanlarında bulunur, oğlunu vuran katilin de bir oğul olduğunu düşünüp "Bitsin artık!" diyerek yavrusunun katilini ana-babasına bağışlayacak yücelikte kainata eş yürek.

Sadece bu ülkenin topraklarında açar, görünür görünmez, bilinir bilinmez bütün âlemlerin renklerini ve ıtrını sinesinde toplayan çiçek.

Televizyonda topu topu 20-30 saniyelik bir görüntü bu, size o an içinde ezel ve ebed ruhunu ve sarhoşluğunu yaşatan. İçinizdeki büyük patlama paramparça ediyor sizi ve git-gellerinizle dağlar yutan dalgalar doğuran bir okyanus fırtınası kopuveriyor.

O an içinde siz, işte bu şehit babasının yaşadığı ülkeyi yönetenler arasında, "Nil kenarında bir kurt bir kuzuyu parçalasa korkarım ki Allah bunun hesabını benden sorar." diyen Halife Ömer'i görmek istiyorsunuz.

Kendi bölgesinde yaşayan bir Yahudi kadıncağızın Muaviye terörünün kurbanları arasında olduğunu görünce, rahmani sorumluluk hissiyle minbere çıkıp "Bir insan bunun utancıyla ölürse ancak, belki o zaman kınanmayabilir" diyen İmam Ali'yi işitmek istiyorsunuz.

Fakat karşınıza çıka çıka, partisinin liderliğini, seçimde aldığı oyların cami avlularına konulan şehit tabutlarının sayısıyla doğru orantılı olmasına borçlu bulunan zatın merhamete set kuran çehresi ve haykırışı çıkıyor:

"Bu şartlar altında demokratik açılımdan söz etmek ihanettir!"

İşte o zaman kainatın tepesinden arzın en alt çukuruna muazzam bir hızla düştüğünüzü hissediyorsunuz.

Ve bağırmak istiyorsunuz:

İstediğiniz nedir? Açık söyleyin!

Düzde kaç asker ölürse siz tek başınıza iktidar olabilirsiniz?

Dağda kaç Kalaşnikoflu öldürülürse şu bölünmez vatanın gidemediğiniz bölgelerinden size oy gelir?

Güneydoğu meselesi kaç köy yakılırsa, kaç şehir boşaltılırsa, kaç aile sürgün edilirse çözüme ulaşır?

Bugüne dek 400 milyar dolar harcanmış, şehit babasının "mânâ" bulamadığı ve bulması da imkânsız görünen bu vur-kır, hır-gür için. Daha kaç milyar dolar harcanması gerekiyor söyleyin?

Cami avlusundaki her şehit ailesinin üstü başı biraz daha dökülürken, sofrasındaki ekmek, kâsesindeki yemek biraz daha azalırken birileri besleniyor bu paradan.

Birileri servetine servet katıyor.. Birileri çöpleniyor... Birileri ziftleniyor...

Birileri tabut önünde "Allahü Ekber" derken, o sabah masasına konulan son anket sonuçlarındaki oy artış oranını düşünüyor...

Bir yanda dilinde "Bitsin artık bu mânâsız savaş!" feryadı, elinde oğlunun şehadet beratı ile yüreği yangın yeri bir baba...

Öbür yanda, onun elindeki şehitlik belgesini oy pusulası olarak gören politikacı...

Cami avlularını miting alanı, al bayraklı şehit tabutlarını oy sandığına çeviren bir zihniyet!

Şehit cenazelerindeki artış ile hangi partilerin oy artışı paralellik arz ediyorsa orada yaşar bu zihniyet!

Ve yine sadece bu ülkenin siyaset meydanında görülebilir işte bu kahredici manzara!

Oy anam oy!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder