Sayfalar

HOŞGELDİNİZ, ŞEREF VERDİNİZ...

25 Şubat 2011 Cuma

Kurt tilkiyi yedi (mi?)



Taha KIVANÇ / ZAMAN 25.02.2011

Biliyorum, Arap dünyasında hareketler başladığından beri hepinizin aklında aynı soru var: "Bütün bunlar kendi kendine mi oluyor, yoksa bir yerlerin planı, hatta katkısı mı söz konusu?" Aklınızdan bu sorunun geçtiğini nereye gitsem bana yöneltmenizden de biliyorum.

Zihni farklı çalışan bir dostum, şimdilerde Kahire'deki Amerikan Üniversitesi'nin başında bulunan Prof. Lisa Anderson'dan 30 yıl önce aldığım 'Libya siyasi düzeni' dersinde edindiğim bilgilere yıllar içinde yakından gözleme fırsatıyla eklediklerimi benden dinledikten sonra, "Bin Ali ve Mübarek'i bilemem, ama Kaddafi gibi ayakta kalma maharetini sanat haline dönüştürmüş biri kendi oyununu oynuyor gibi" deyiverdi.

Kastettiği şu: Bin Ali'nin direnemediğini, Mübarek'in direndiği halde koltuğunda kalamadığını gördü Kaddafi; "Ne yapabilirim?" diye düşününce, aklına, 'erken doğum yaptırma' fikri geldi. Yani millet ayaklanmadan kendisi sınırlı bir bölgede hareketlilik meydana getirip ayaklananların tepesine bindi. Çok kan dökülmesi, herkese ibret-i âlem olsun diye...

Önceleri bana da makul gelen bu tez olayların gelişmesiyle sakatlanıverdi. Tunus ve Mısır'da kontrollü giden süreç, Libya'da zıvanadan çıktı çünkü. Ülkenin dört bir yanı farklı yöne gidiyor; her bir bölgede ayrı yönetimler kuruluyor. Kaddafi Ailesi dar bir bölgeye kısıldı kaldı.

Geçen akşam, bölgeyi ve özellikle Libya'yı avucunun içi gibi bilen bir işadamıyla birlikteydim; "Kaddafi'nin ayakta kalma güdüsünün mükemmelliği konusunda dostun doğru düşünüyor, ama sonrası yanlış" dedi bana.

Anlattıklarını soluksuz dinledim.

Kaddafi ve ailesinin fertleri işin böyle gitmeyebileceğini çok önceden hesap etmiş... "Oğullarından Seyfülislâm bugünküne benzer günler düşünülerek bir 'Batılı' gibi yetiştirildi; hep o çevrelerden insanlarla bir arada bulunması teşvik edildi."

Doğru, daha geçen ay Davos'ta liberal ve demokrat mesajlar veriyordu, şimdilerde Libya halkını "Oluk oluk kan akıtırız" diye tehdit eden Seyfülislâm...

İşadamının kendisinden 'Seyf' diye söz ettiği Kaddafi'nin 'Batılı' tarzda yetiştirilmiş oğlu ülkenin bütününe kendisini sevdirecek mesajlar vermeyi ve insani yardımlarla ismini duyurmayı da ihmal etmemiş. O güvenle de, babasına, "Libya'nın başına geçeceksem, bu, senin oğlun olduğum için değil, halk sevdiği ve oyunu verdiği için olmalı" diyormuş...

Seyfülislâm, işi, ayaklanmalar Libya'da da başlarsa kitlelerin önüne geçmeyi düşünmeye kadar vardırmış... Kitlelerin önüne babasına tavır koyan bir ayaklanma lideri olarak çıkmayı düşünüyormuş Seyfülislâm...

Bir süre sonra, kendisinin de içinde yer aldığı bir planı anlattığını fark ettim işadamının; Libya'daki neredeyse bütün siyasal aktörlerle dirsek teması olduğunu, özellikle Seyfülislâm'la şimdi dahi telefonla görüştüğünü belli ettiği için...

"Amerikalılar bu projeyi çok beğenmiş ve benimsemişlerdi" dedi işadamı, "Seyfülislâm'ı da; ancak nedense ayaklanma başlayınca sırtlarını dönüverdiler." Kaddafi gelişmelerden sonra "Gördün mü, ben bunlara güven olmaz demiştim" demiş Seyfülislâm'a; liberal ve demokrat tavırla ülkenin başına gelmeyi hesap ettiği halde, o da, "Oluk oluk kan akıtırız" demecini vermiş...

Olağanüstü ilginç bir hikâye... İçinde 'Karanlıklar Prensi' lâkaplı Richard Perle'ün de adı geçtiği ve Kaddafi gibi 'tilki' lâkaplı birine bile faka bastırıldığını gözlere soktuğu için daha da ilginçleşiyor. Bu planı onaylayanlar, "Ha Muammer, ha Seyfülislâm, koltukta bir Kaddafi oturacak, olmaz" deyip senaryonun son sahnesini onlardan saklamış olabilirler...

Niyetleri ne? "Ülkeyi bölük pörçük hale getirip, Libya'dan birkaç ülke çıkarmak" cevabını verdi işadamı. Kaddafi'nin 42 yıl önce gerçekleştirdiği darbeden sonra ülkeyi terk eden ailelerin şimdilerde Dubai ve Mısır'da yaşayan çocuklarının son zamanlarda olağanüstü faal hale geldiklerini tespit etmiş. "Bu işlerin arkasında öyle biri var" dedi.

Kaddafi'nin kayınbiraderi istihbaratın başındaymış otuz yıldır, ayaklanma öncesi onu da kendi saflarına geçirmişler... Son yıllardaki 'açıklık' politikası sayesinde ülkeye giren yardım kuruluşlarının arkasında da aynı insanlar varmış; ülkenin her tarafıyla birebir ilişkiler kurmuşlar...

Amerikalılar kendi adamlarını çok önceden Libya dışına çıkarmışlar...

"Seyf" dedi işadamı, "Şaşkınlıklar içerisinde kaldı, ne yapacağını bilemedi. Babasına isyan eder görüntüsüyle ipleri ele geçirecekti, ama ayaklananlar onu görmek dahi istemediler; babasına sığınmak zorunda kalınca sertleşmekten başka yol bulunmuyordu önünde..."

İşadamı "Ya Tunus? Mısır?" soruma, "Onları da sonra konuşuruz" dedi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder