Sayfalar

HOŞGELDİNİZ, ŞEREF VERDİNİZ...

26 Şubat 2011 Cumartesi

Libya'dan Dersim'e "Kendi Halkını Bombalamak"



Mustafa AKYOL / haber365.com / 26.02.2011

Daha geçen haftaya kadar adını pek anmadığımız bir ülke olan Libya, şu günlerde manşetlerden düşmüyor. Sebep de malum: Kaddafi rejimine karşı başlayan ayaklanma, ve bu "albay"dan bozma diktatörün verdiği acımasız karşılılık. Kaddafi'nin, çoğu farklı kabilere mensup isyancılar üzerine "ateş açılması" emri verdiğini duyuyor ve bunu tepkiyle karşılıyoruz. "Kendi halkını bombalama" emri alan, ama buna uymayıp Malta'ya iltica eden Libyalı pilotları da alkışlıyoruz. Aynı emri dinleyen, yani "kendi halkını bombalayan" pilotlarsa, pek de onurlu bir iş yapmamış oluyorlar gözümüzde.

Oysa hem Kaddafi'ye hem de onun yandaşlarına sorsanız, eminim daha "şık" açıklamalar getirirler aynı olaya. "Devlet otoritesini sağlamak" gerektiğini, buna başkaldıran "çapulcular"ın cezasız kalamayacağını anlatırlar muhtemelen size. Eğer biraz "modernist" literatür parçalamışlarsa, belki isyancıların "aşiret" yapısına atıfta bulunur ve "feodalitenin tasfiyesi ihtiyacı"na dair hikayeler bile yazabilirler.

Böyle bir tahminde bulunabiliyorum, çünkü "kendi halkını bombalama" işine girişmiş bir başka rejimin tam da böyle argümanlarla kendini savunduğunun -- ve epey bir insanın gözünde de haklı çıktığının -- farkındayım.

Bu rejim, herhalde tahmin etmişsinizdir, bizim "Kemalist rejim." Hepimiz bu rejimin "kazanımlarını" öğrenerek büyüyoruz, ancak "kaybedimleri"nden ve "karanlık yüzü"nden pek az haberdar ediliyoruz.

Bu karanlık yüzün en trajik unsuru ise, 1937 yılında Dersim'e düzenlenen korkunç harekat.

En az 10 bin (bazı rakamlara göre çok daha fazla) sivilin "güvenlik güçleri"nce öldürüldüğü bu harekat, tam bir "kendi halkını bombalama" örneği. Aralarında "ilk Türk kadın savaş pilotu" diye övüp durduğumuz, ama "savaş pilotu" olarak nereye saldırdığından hiç bahsetmediğimiz Sabiha Gökçen'in de bulunduğu pilotlar, aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu "asiler"i bombalıyor. (Hiç birinin aklına, "ben böyle bir şey yapamam" deyip Malta'ya filan iltica etmek gelmiyor.) Sabiha Gökçen, yaptığı işten o kadar gururlu ki, saldırı başlamadan önce Dersim'e atacağı 50 kg.lık bombalarla gülümseyerek poz bile veriyor.

O dönemde Twitter, Facebook ve El Cezire olmadığı, Dersim'de neyin yaşandığını sadece "kazananlar" yazdığı için de, tüm bu vahşetten ne dünyanın ne de biz Türklerin pek bir haberi olmuyor. Dolayısıyla bugün Sabiha Gökçen adına bir havaalanı açmakta en ufak bir sakınca görmüyoruz. ("Kendi halkını kurşunlayan" bir generalin, yani Mustafa Muğlalı'nın adının, tam da "suç mahali"ndeki bir garnizona verilmesinde bir beis görülmeyişi gibi.)

Allah'tan Türkiye'deki zihinsel prangalar yavaş yavaş çözülüyor da yakın tarihimizin böylesi karanlık sayfalarını birer birer açıp okuyabiliyoruz. Ama bir taraftan da öyle koyu bir "Tek Parti" ve "Ulu Önder" kültü var ki, Libya'daki "Rehber Kaddafi" patolojisini aratmıyor. Buna göre, rejimin egemenlerini yaptıklarına bakarak değerlendirmek değil, onları "mutlak doğru" kabul edip sonra da her şeyi buna göre "tevil etmek" gerekiyor.

Mesela, baksanıza, Van'daki sivil toplum kuruluşlarının "24 Kürt isyanının şiddetle bastırılmasından dolayı özür dilenmesi" talebi, CHP'nin ulusalcılarını kızdırmış. Nur Serter, "özür dilemek, suçu üstlenmek anlamına gelir" diye itiraz etmiş. Yani, "kendi halkını bombalama"yı suç saymadığını göstermiş.

Eğer Kaddafi de bombaladığı "isyancılar"ı yener ve iktidarda kalırsa, eminim aynı "kafayı" hakim kılacak. Adamın şanssızlığı, 1930'ların değil 2010'ların dünyasında yaşaması...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder