Sayfalar

HOŞGELDİNİZ, ŞEREF VERDİNİZ...

22 Mart 2011 Salı

Ananı Türk televizyonlarında görmüşler



Cüneyt ÖZDEMİR / RADİKAL 22.03.2011

Güney sınırımızın ötesine çıktığınızda duyulan bir küfür bu. Özellikle Arap dünyasında yayımlanan bizim bol entrikalı dizilerdeki kadın imajının ‘Arap sokağı’na yansıması da diyebiliriz. İlk duyduğumda şaşırmıştım, sonra biraz düşününce “Yakışıksız bir yakıştırma olmuş” dedim, üzerinde durmayıp geçtim. Bunun yeni bir versiyonu şu sıralar Taraf’ın yayımladığı WikiLeaks belgelerinde yaşanıyor. Pek çok kişi ABD’li büyükelçilerin kimi zaman resmi, kimi zaman dedikodulu telgraflarında tanıdık isimlerin adını görebiliyor.

Her gün yeni bir olay

Telgraflara bakarsanız bir gün Veli Küçük, Sabancı’nın katili çıkıyor, ertesi gün Gülen cemaatinin ABD’li diplomatlar üzerindeki algısı konuşuluyor, ertesi gün derin devlet içinde laf taşıyan gazetecilerin adları sansürlenmeden yayımlanıyor. Manşetler büyük ve sarsıcı… O kadar sarsıcı ki bazı haberlerde kıyametin kopması, üzerine uzun uzun konuşmamız hatta doğru ise ceza davası, yalan ise iftira davası açmak gerekiyor. Oysa hiçbir şey olmuyor. Birkaç gündür bu “Hiçbir şey olmuyor” efektinin üzerine kafa yoruyorum.

Cevabını arayan soru

“Yayımlanan kimi WikiLeaks belgeleri Arap dünyasında diktatörleri yıkacak kadar önemsenirken bizde neden bir günlük ömrü oluyor ve okunup geçiliyor” sorusunun cevabını bulmaya çalışıyorum. Mesela Veli Küçük’ün Mustafa Duyar cinayetindeki rolü bugüne kadar hep konuşuluyordu ama Sabancı suikastındaki rolü ilk kez böylesine aleni manşetlere çekiliyor. Sıradan bir iddiadan değil Türkiye’nin son yıllardaki en kanlı ve en büyük suikastından bahsediyoruz. Yine dün yayımlanan Sedat Ergin ile Fatih Altaylı’nın adının anıldığı telgraflardaki iddiaları da bu kapsamda ele alabiliriz. Taraf bu iddiaları gazetecilerin ya da Veli Küçük bile olsa tutuklu bir generalin isminin üzerini kapatmaya ihtiyaç duymadan yayımladığına göre bu iddiaların doğru olduğunu kabul ediyor. Eğer bu iddialar doğruysa hani belgesi nerede? Bu belgeleri de araştırıp ortaya koymak gerekmiyor mu?

Ben WikiLeaks belgeleri ilk yayımlandığı gece sabaha kadar bu bilgilerin şehvetine kapılıp çeviriler yaparak, yayımladığım için gönül rahatlığı ile bu soruları soruyorum. Zira WikiLeaks’te yayımlanan kimi bilgilerin önemli olduğu kesin ancak kimi bilgilerin de kulaktan dolma dedikodularla yazıldığı kesin. Arasında hepimizin duyduğu bildiği ama bugüne kadar belgesi olmadığı ya da sağlamasını bir iki kaynaktan yapamadığımız için ‘haber’ olarak yayımlayamadığımız bilgiler mevcut. Bu bilgilerin sadece ABD’li diplomatların ağzından çıkıyor olması doğrulandığı anlamına gelmiyor. Taraf, Türkiye’de önemli bir misyonu yüklenip WikiLeaks belgelerini yayımlamaya başlamışken bu önemli bilgilerin belgesizlikten değerini yitireceğinden korkuyorum.

Yasemin Çongar t24 sitesinden Selin Ongun’a dün verdiği röportajda ellerinde belgeler de olduğunu vurgulamış. Bence o belgeleri de yayımlamak gerekiyor. Yoksa böyle giderse işin ciddiyeti kaybolacak sabah uyanıp birbirimize “Adını WikiLeaks belgelerinde görmüşler” deyip gülüp geçebiliriz ki, gülmemeliyiz, geçmemeliyiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder