Sayfalar

HOŞGELDİNİZ, ŞEREF VERDİNİZ...

18 Aralık 2010 Cumartesi

Koşaner ve tortu...



Ali BAYRAMOĞLU / YENİ ŞAFAK 18.12.2010

Asker uzun zaman sonra bir basın açıklaması yaptı. Koşaner döneminin ilk askeri çıkışı bu.

Bu çıkış uzun süredir ilk kez askerin içine düştüğü sıkıntıları değil, siyasi konumunu vurgulayan, siyasete müdahil olma tortularını dışa yansıtan bir açıklama oldu.

Önce okuyalım...

"1. Büyük Önder Atatürk'ün Türk ulusuna armağan ettiği en büyük eseri olan Türkiye Cumhuriyeti; halk egemenliğine dayalı, kuruluş felsefesinin temelinde, 'Üniter devlet' ve 'Ulus devlet' olgusunun yer aldığı, demokratik bir yapı ve sağlam hukuki temeller üzerinde yükselerek bugünlere ulaşmıştır.

2. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın değiştirilmeyecek hükümleri arasında yer alan 3'üncü maddesi; 'Türkiye devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.' hükmünü amirdir.

3. Dil, kültür ve ülkü birliği, bir millet olmanın başta gelen vazgeçilmezleridir. Dil birliğinin olmaması durumunda bunun sonuçlarının neler olacağı, tarihteki birçok acı örnekleriyle gözler önündedir.

4. Son günlerde 'Dilimiz' üzerinde kamuoyunun gündeminde yer alan birtakım tartışmaların, cumhuriyetimizin temel kuruluş felsefesini kökten değiştirecek bir noktaya doğru hızla götürülmeye çalışıldığı endişeyle izlenmektedir.

5. Türk Silahlı Kuvvetleri; Devletin, Anayasamızda yer alan, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi koruma görevi kapsamında; Ulus devlet, üniter devlet ve laik devletin korunmasında her zaman taraf olmuş ve olmaya devam edecektir."

Siyasete müdahil olma tortuları dedik...

"Tortu" kelimesinin özellikle altını çizelim...

Bu açıklamanın uzun uzadıya analizini yapmak bize doğru gelmiyor.

"Asker siyasi rolünü talep ediyor, Kürt meselesindeki gidişe ağırlık koymak istiyor. Siyasi iktidarın önünü almaya yöneliyor. PKK ve Öcalan'ın yaydığı 'asker bize yakın' sözlerine set çekmek istiyor..." denebilir.

Koşaner'in karargâh politikasının ilk izlerinden söz edilebilir...

Bunlara daha başka unsurlar da ilave edilebilir.

Ancak şu anda analiz fikri bile rahatsız ediyor.

Şimdi biz de duygularımızı ve söylenmesi gerekeni madde madde yazalım...

Bugün gelinen nokta itibariyle,

1. Türk Silahlı Kuvvetleri tek başına taraf olacak nitelikte ve özerklikte bir kurum değildir. Bu konuda taraf ve yetkili, devlet ile onun işletmecisi olan siyasi iktidar, kural koyucusu olan meclis ve denetleyicisi olan hukuk kurumlarıdır.

2. Asker idarenin bir parçasıdır. Siyasi iktidara mutlak bağımlıdır. Sorumluluğu siyasi iktidara aittir. Bu niteliğiyle asker kamuoyuna açık ve kurumsal nitelikte görüş belirtemez. İdareye, siyasi iktidara rağmen görüş ise hiç beyan edemez...

3. Türk Silahlı Kuvvetleri, topluma ideolojik konularda vaaz veremez. Üniter devletin ulus devletin ne olduğunu hatırlatmak, dikte etmek hiçbir şekilde askerin işi değildir. Bunlar askerin bilebileceği nitelikte konular da değildir...

4. Asker, dil meselesine, Güneydoğu'daki uygulamalara ilişkin gelişmelere dahil olamaz. Siyasi tartışmaları tehlikeli bulma, bu tartışmaları sınırlamaya soyunma sadece vesayetçi bir yapının varlığına işaret eder. Türkiye Cumhuriyeti'nin sorumlu ve yetkili organları, temsil ve siyaset esası üzerinden anayasa değişikliği, özerklik de dâhil, sorun çözümü için her tür adımı atmaya yetkilidir.

5. Türk Silahlı Kuvvetleri, "her zaman taraf olduk ve olmaya devam edeceğiz" gibi sözlerle siyasi partileri, siyasi iktidarı, meclisi tehdit edemez. Etmesi suç oluşturur. Soruşturma açılmasını gerektirir.

Belli ki, asker, özerklik tartışmaları, iki dilin kullanımıyla ilgili gelişmeler ve talepler, bunların meşruluk kazanması, basında gündem oluşturmasından rahatsız...

Bu rahatsızlık ve açıklama tarzı tam olarak karnından konuşmadır.

Askerin asıl rahatsız olması gereken nokta, son 25 yılda dikte ettiği çözümsüzlüklerin, siyasetsizlikte, ülkenin Kürt sorununda geldiği vahim aşamadır...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder