Sayfalar

HOŞGELDİNİZ, ŞEREF VERDİNİZ...

17 Mayıs 2010 Pazartesi

2000... 2006... 2010...



Cem KUREL / LİGTV.COM.TR 17.05.2010


17 MAYIS 2000
Spor gazetecisi olmanın en kötü yanı duygularla mantığın, içinizden geçenle dışarıda olanın arasında kalmaktır...

Yıllarca parçası olduğunuz renklerin başarısına koşullanmış bir taraftardan, bilinçli bir spor insanına dönüşmeniz lazımdır ki; bu dönüşümün derecesi sizin spor adamlığındaki kalitenizi belirler...

Aynı durum, vatandaşlık bilinci için de geçerlidir...

Takıma fayda-ülkeye fayda arasında kalırsınız kimi zaman...

Tıpkı benim, 17 Mayıs 2000'de, tam 10 sene önce yaşadığım gibi...

Spor gazeteciliğine mola verdiğim, bir eğlence programınının yönetmenliğini yaptığım günlerde gelen UEFA şampiyonluğunda...

Fenerbahçeliliğimle Türklüğüm, kalbimle aklım arasında gidip gelen dakikalar, sarı-kırmızıyı Avrupa'nın tepesinde görmekten duyacağım rahatsızlığı bilmekle Avrupa'ya bir Türk takımının ders verişinin vereceği gurura özlem arasında bocalanış...



Ve tüm bu duygu gidip-gelişlerinin ardından kendimi, elinde Fenerbahçe bayrağı, Fenerbahçe'nin kalesi Bağdat Caddesi'nde tur atıyorken bulmam...

Her ne kadar hala Galatasaraylı dostlarımızla atışırken karşılığını bulamadığımız bir argüman olsa da; bize o günleri yaşatanlara şükranlarımızı sunup, aktüeliteye dönelim...


16 MAYIS 2010
16 Mayıs, düne kadar, biricik annemin doğum günüydü benim için... Eğer ki dün Fenerbahçe şampiyon olsa öyle kalmaya devam edecekti... Ama artık farklı...

16 Mayıs herşeyden önce 16'dır!
Bursa'dır... Şampiyondur!

16 Mayıs, Türk futbolunun ufkunun açıldığı gündür...
5. şampiyon, 6., 7., 8. şampiyonun müjdecisidir...

16 Mayıs, "Bizi şampiyon yapmazlar" diyerek işin kolaycılığına kaçan vizyonsuzları tarihe gömmüştür...
Bundan sonra Kayserilisi, Gazianteplisi, Eskişehirlisi ve diğerleri bu lafla uyutulamayacaktır!

16 Mayıs, çapsız yorumlarıyla ortalığı dedikoduya, şüpheye, çirkefliğe bulayan komplo teorisyenlerinin reziiiiiillll olduğu gündür...
Gazetecisinden siyasetçisine, taraftarından yöneticisine kadar; ya reyting için, ya belirli kesimlere sevimli görünmek için ya da sırf başkalarının başarısına saygı duyma erdemine yoksunluktan insanların onuruyla oynayanlar; topluma sundukları komplo teorisinin komedyaya dönüşmesiyle "boş beleş konuşan bir kaç adam" sınıfına girmişlerdir.

İçinde bulunduğu siyasi ortamın çirkinliğine bakmadan atıp tutan siyasetçi bir de şimdi konuşmalıdır...

Geçmişinde yaptığı hataları unutan hakem ve futbolcu eskileri bir de şimdi konuşmalıdır...

Daha bu sene ortaya çıkan skandalı göstermelik istifalarla geçiştirenler, bir de şimdi konuşmalıdır...

Kendi takımının lehine olan her şeyi "temiz" rakipleri lehine olan herşeyi "kirli" göstermeyi taraftarlarlık zannedenler bir de şimdi konuşmalıdır...

Komplo teorileri fos çıkmıştır... Kimi yerde "Tek adam", kimi yerde "3 büyükler" yönetiyor denilen lig, Anadolu'nun cesur ama mütevazı kulübünün zaferiyle bitmiştir...

16 Mayıs, Türkiye'de yaşanan her kötü olayı tek bir insana bağlayarak, herşeyi onun yönettiğini öne sürerek, farkında olmadan o insanı olduğundan daha büyük ve daha güçlü gösteren "Aziz Yıldırım Takıltılıları" bir kez daha komik duruma düşürmüştür...

Ve tabii ki 16 Mayıs, yıllarca unutulmayacak bir skandalın tarihe düşüşüdür...

Başkanından taraftarına, futbolcusundan teknik heyetine kadar koca bir camianın her ferdi alay konusu olmuştur...

Yaşanan bu rezalet, kaçan onlarca şampiyonluktan, rakibinizin UEFA'yı almasından, herşeyden ama herşeyden vahimdir...

17 kez şampiyonluk tacını giyen, ekonomik yapıda rakiplerine tur bindiren, öyle ya da böyle onlarca başarısı ya da başarısızlığı olan bu kulüp, tarihinin hiçbir gününde böylesine bir komedyayı sahneye koymamıştır...

Hesabı verilmelidir!


14 MAYIS 2006-16 MAYIS 2010
"Tekrarlanamayan başarı tesadüftür" sözü, Denizli'de kaçan şampiyonluğun tesadüf olmadığını da gösteriyor olsa gerek...

Ama Fenerbahçe'de verilmesi gereken hesap, son maçta kaçan şampiyonluk üzerinden yazılmamalı...

Dev bir rakibi sahasına hapseden futbolcuların, 90 dakikaya sığan becerisizliklik ya da rakip kalecinin başarısı yüzünden çizgiyi geçmeyen vuruşları, kelle koparmamalı...

Sorgulanan, zihniyet olmalı...

Tek hedefin lig oluşu sorgulanmalı... "Atletico Madrid ya da Fulham'dan kulüp olarak neyimiz eksik?" diyerekten...

Avrupa'da başarıyı sadece rakiplerinden izlemeye alışkın bir camiaya Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final oynatmanın ödülünü uçak biletiyle alan Zico'nun gönderilişi tartışılmalı...

"Ben Beşiktaş'ta oynamak istiyorum" diyen bir futbolcuyu ısrarla isteyip, ayağına gidip alan; ama -bence- kendi camiasının büyüklüğünü uçakta unutan ihtiras sorgulanmalı...

Altyapıdan tek bir futbolcu çıkaramayan, genç futbolcu transfer edip Anadolu takımlarına kiralamaktan öteye gidemeyen "Rent-A-Player" zihniyet masaya yatırılmalı...

Meslek onuru, peşinizden koşan milyonlarca insanın mutluluğu, her sene aldığı minik servetin karşılığını vermek gibi "haysiyet" meselesi olan kavramları umursamadan; "Büyük patron ofisi basınca" aklı başına gelip çalışmaya başlayan ama geçmişin kayıplarını kapayamayan yan-gel-yat rehavetçilik sorgulanmalı...

Eğer ki bunlar sorgulanmazsa, aktörler, "2006'yı 2007 ile kapattık, bunu da 2011 ile kaparız" diyeceklerdir ki; bu en büyük yanılgı olur..

Şöyle ki;
2006, 2 sene üstüste elde edilen şampiyonluğun ardından gelmiştir...
2010, 2 sene kaçan şampiyonluğun...

2006, ezeli rakibin 100. yılında elde edilen şampiyonluktan sonra ve kendi 100. yılından önce gelmiştir...
2010, 2 yılın sabırsızlığının ardından ve 2006 kabusu unutulmadan...

2006, yabancı bir sahada, can pazarındaki bir rakip karşısında, sindire sindire kaçmıştır...
2010, Kadıköy'de 55.000 çubuklunun gözü önünde, ununu elemiş bir rakip karşısında...

2006'da kaçan şampiyonluk bir tokat gibi vurmuştur...
2010, önce sahada timsah yürüyüşleri yaptırmış, ardından ağlatmış, cümle aleme rezil etmiştir...

2006 bir sportif olaydır...
2010 ise skandal!


BURSASPORUM.COM'A AÇIK MEKTUP
Açık ve net:

Başkan İbrahim Yazıcı haricindeki her Bursasporlu adına en az onlar kadar mutluyum... Sayın başkan tarihe geçmiştir evet, çok da başarılıdır ve alkışlanmalıdır; ama meslektaşıma atılan o tokat, hafızamdan asla silinmeyecektir...

Ama bu, benim Bursaspor'a duyduğum sevgiyi, hayranlığı zedeleyemeyecektir...

Ertuğrul Sağlam'dan başlayarak her futbolcu, her hoca, her masör, her temizlik görevlisi...
"Yeşil Beyaz"a emek veren her insan, 70 milyonca ayakta akışlanmalıdır...

Ama en fazla, taraftar alkışlanmalıdır...

Çünkü onlar, başarıya ve iktidara tapanlar arasına katılmamıştır...

Onlar başarıya değil renklere aşık olmuşlardır...

Onlar; Moda'da gezmeden Fenerbahçeli, Florya'da deniz kenarında çay içmeden Galatasaraylı, Dolmabahçe'ye arabayı çekmeden Beşiktaşlı olan; şehrinin takımını ise "Canım onu da tutuyorum tabii" yalanıyla öylesine destekleyenler listesine girmemiştir...

Ne dedim? Bursasporum.com...

Sevgili Numan, Cengiz, Ahmet, Aydın ve diğerleri...

Bakın buradan söylüyorum:

5 yıldır beni gece gece Bursa'ya çağırıp, salonlar tutup, organizasyonlar düzenleyip, nasıl şampiyon olacağınızı anlatıp, bir hayali kutladınız...

Buna beni de inandırdınız...

2 yıldır "Sivas şampiyon olsun" dedim diye bana kızdınız...

Eee, şimdi olmuşu kutlamazsanız, beni de oraya çağırmazsanız, iki elim yakanızdadır ona göre...


OLMAYACAK DUAYA AMİN
Dilerim seneye herkes, kendisi için istediği adaleti, saygıyı ve takdiri; başkalarına sunmaktan çekinmez...

1 yorum: