Sayfalar

HOŞGELDİNİZ, ŞEREF VERDİNİZ...

13 Mayıs 2010 Perşembe

Ankara'da üç tayyare


Akif BEKİ / RADİKAL 13.05.2010


Bir tayyare, Kemal Kılıçdaroğlu’nu uçurdu.
Pilot kabininde Mustafa Özyürek ile yardımcı pilot Gürsel Tekin oturuyor.
Alıp havalandırdılar onu.
Şöyle oldu;
Mustafa Özyürek yaptı kalkışı...
Halef olarak Baykal’ın aklından Kılıçdaroğlu’nun geçtiğini ima etti.
İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin de, yemeden içmeden balıklama daldı mevzuya.
Genel başkanları münasip gördükten sonra, işaret buyurulan adayın arkasında kenetleneceklerini söyledi.
Kılıçdaroğlu’nu hedef menziline soktular, ardından peş peşe zıpkınlar geldi.
Özyürek, yalanlamak zorunda kaldı kendisine atfedilen sözleri.
Seri bir hareketle müdahale eden Baykal da koltuğuna sulananlara çıkıştı.
“Aklımda bir isim yok, olursa bizzat ben söylerim” dedi, ağzı olup konuşanlara ayar verdi.
Ve, Kemal Kılıçdaroğlu’nu yemek için uçurulduğu anlaşıldı bu tayyarenin.
Baykal’ın gedikli kurmayları, ‘kısa pantolonlu’ muamelesi çekmiş oldu Kılıçdaroğlu’na.
O da toyluğuna kurban gitti.
Rastgelen ilk boş havuza atlayacaktı neredeyse.
Ani bir manevrayla, Baykal’ı ziyaretinden önce bağlılığını yineledi.
Kılıçdaroğlu, bir kez daha ‘adaylığının söz konusu olmadığını’ bildirdi.
Ee, icazet almak için,
devireceğin adamın ağzının içine
bakarsan böyle olur.
Kurtlar sofrasında yer açmak
kolay mı öyle?...
***
İkinci tayyare ise, şeyhi uçurdu.
Zamane müritleri, Baykal’ın evinin önünde çadır kurmuş, lideri kutsama ayinleri düzenliyor.
Genel merkez, her söz ve eyleminde bir hikmet arıyor Baykal’ın.
Yasadışı yollarla elde edildiği için, o mahrem görüntülerin içeriği sorgulanmıyor, tamam.
Olaydaki ahlaki sorun tartışılmıyor, o da tamam.
Yani, mahreminin teşhir edilmesine karşı koruyucu bir anlayış gösteriliyor.
Fakat, bu demek değil ki
ortada iftihar edilecek, övünülecek bir başarı var.
Toplumsal terbiyeyi zorlamak yerine, kıymetini bilmek gerekmez mi?
Skandalı yok saymak, öyle bir şey hiç vaki olmamış gibi davranmak mümkün mü?
Siyasi mistifikasyonla bu tablodan bir ulu lider çıkarmak, tavşan çıkarmaktan daha zordur şapkadan.
Baykal’ın başına getirilen talihsizlikten bir ‘ulviyet’, bir ‘ruhaniyet’ peydah olmaz, ne yaparsanız yapın.
Lideri ululaştırma projesi, çakılmayla son bulan trajik bir ‘şeyh uçurma’ ritüeline dönüşmesin sonra!
Endişem o ki, mistik bir demokrasi kahramanı çıkaralım derken, CHP harcanacak.
Baykal’ı kurtarmak için, koca partiyi feda edecekler.
CHP’ye siyasi bir tarikat görüntüsü veriliyor, çok yazık...
***
Üçüncü tayyareye gelince; uçtu, uçtu, kuş uçtu...
Baykal, 4 gün inzivada bekledikten sonra, bazı yüksek hakikatleri ilan etmek için konuşmaya karar verdi.
CHP’ye cismaniyet kazandıran ulu şahsiyetine yönelik komplonun, iktidarın bilgisi ve onayıyla yürürlüğe konduğunu söyledi.
Ve sustu, başka da bir şey demedi.
Siyasi iktidarı töhmet altında bırakan çok ağır bir suçlamaydı.
Aynı zamanda hukuki sonuçları olması gereken bir suç duyurusu...
Çelik çomak oyunu değil yani,
sorumsuzluğa tahammülü olmayan ciddi bir durum!
Bakın, 3 gün geçti aradan, ne bir bilgi, ne bir belge sunuldu kamuoyuna.
Savcılar, harekete geçmek için sayın Baykal’dan gelecek haberleri bekliyor olmalı.
O ise, Angora’daki villasına
çekildi, konunun unutulup
kapanmasını umuyor gibi.
Tavana bakıp ıslık çalarak geçiştirilebilir mi bu itham?
Baykal’a yapılan, çok vahim bir suçtur ve mutlaka amacıyla, failleriyle aydınlatılmalı.
Ama adaleti geciktirmek de, fuzuli yere meşgul etmek de, yanıltmak da birer büyük suç değil mi?
Suç isnadının takipçisi
olacak, iftiraysa hesabını soracak
savcılar da o tayyareye binip
kuş gibi uçtu mu yoksa?
Neden kimse Baykal’ı davet edip bilgisine başvurmuyor hâlâ?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder