Sayfalar

HOŞGELDİNİZ, ŞEREF VERDİNİZ...

16 Mayıs 2010 Pazar

Hayat ölü ele geçirilirken ne yapmıştın usta!


Umur TALU / HABERTÜRK 16.05.2010


HABERTÜRK’te Şükran Özçakmak iki gün üst üste “gaipten haberler” verdi! 10 yıl önceden. “İdam mahkûmu” olmadan, devletin cezaevinde “infaz ettikleri”nden. Kimi, mahkûm bile değil, sadece “emaneten” tutuklu iken.

MÜSTAHAK KÜLTÜRÜ

Önce 1999 sonunda Ankara Ulucanlar’ı, yani “Devlet Cezaevi”ni “ölü olarak ele geçirmişti” devlet. Oradan, medyanın üstüne bastığı 10 ceset çıktı! 2000 sonunda, tarihin en adi isimlerinden biriyle, “Hayata Dönüş” diye, devlete emanet canları “Ölüye Dönüştürme” operasyonu başladı.

12’si Bayrampaşa’da, 28 kişi de “hayata dönüşte ölü ele geçirildi”. Birisi “yasadışı sol örgüt üyeliğinden mahkûm” diye... Hatta tutuklu, hatta sadece sanık, o anda sadece zanlı olsa bile... “Ölümü hak etmiştir” diyen bir kültürde bunları sorgulamak kolay değildi ki...

BİLGİ, BELGE

“Zamanaşımı” girdabında; hükümet ve Jandarma’da “üst sorumlular”ı değil, o zaman 20’li yaşlardaki 39 eri “kasten adam öldürmek” ten sorumlu tutan iddianame bile 10 yıl sonra çıkabildi. Burası “demokratik hukuk devleti” ya... Hukuk “operasyondakilerin isimleri”ni talep etmiş; valilik üç kez soruşturma izni vermemiş, operasyondaki Ankara Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığı ise “bilgi ve belgeye rastlanmadı” diye tersleyebilmişti. Bilgisiz, belgesiz korsan devletti sanki! İdare Mahkemesi kararıyla “bilgi ve belge” bulunabildi.

SUÇ ORTAKLIĞI

O günlerde birazcık aklıselim, devletin “adam öldürmek” suçuna nasıl battığını anlamaya yeterdi oysa. Savcılar için de, özellikle gazeteciler için de.

“Ceset fotoları”ndaki kanlı izlerin tuhaflığı bile yeterdi. 10 yıl sonra, “Kurşun yaraları bıçakla genişletilmiş” tespiti yapılıyordu. Ulucanlar’daki “kesik kulak,
çivili sopayla delik deşik bedenler” iddiaları nasıl hiç dikkate alınmadıysa, bunlar da hiç görülmedi. Çünkü, ülkenin büyük gazeteciliği katliamın yalakalığını yapıyordu!

CILIZ VE KORKAK

Hakikaten vicdan, insanı kovalar!

M. Y. E. Ö. Z. M.; Açın bakın attığınız başlıklara, çıkardığınız spotlara, yazdığınız haberlere, döktürdüğünüz köşelere.

10 yıl geciken mahcup ve titrek bir iddianame kadar bile yüreğiniz yok mu!

Hani, “Sahte oruç, kanlı iftar” başlığı atmıştın... Hani, onca cesedin çıktığı yere,“Ölüm orucu yaptığı sanılan birçok mahkûmun turp gibi olduğu görüldü” diye spot yazmıştın... Hani, “Mahkûmlar Kalaşnikof’la ateş açtılar... Örgüt liderleri mahkûmlara benzin döküp kibriti çaktı... Örgüt yaktı, jandarma kurtardı...” diye haberler çakmıştınız... Hani, “Hiç insana kendini yak emri verilir mi, diyecek bir sesi arıyorum. Cılız ve korkak bile olsa bu sesi arıyorum” diye döktürmüştün... Hani hiç utanmadan, ölümlerin üstüne “Hayat güzeldir” manşeti döşemiştin!

10 yıl geçti işte...

İçeriden ateş açılmadığı, silahlı direniş olmadığı, tavanda delikten gaz bombası atıldığı, ölümlerin bir kısmının 100 metreden ateş edilerek vuku bulduğu... hatta kurşun yaralarının (neden?) bıçakla genişletildiği hukuk raporlarına girdi... Sizin umurunuzda bile değil! İsimleriyle sanık 39 erin 28 ölüye dair vicdani muhasebesini dahi yapmayacak, erlere emir veren sivil ve asker büyüklerle birlikte hep arazi mi olacaksınız? Hiç utanmadan mı hep itibarlı kalacaksınız?

Cılız ve korkak olsa bile...

Bir sesiniz çıkmayacak mı!

Not: Bir tiksinti veren de şuydu: Sadece devletin ölümüne operasyonunu sorgusuz, kuşkusuz ve yalanla desteklemediniz; hükümetle menfaat ilişkisi içinde olduğunuz için de, katliamda bile “yandaşlık” yaptınız. Çok ayıp ettiniz!

ALAKASIZ NOT: Ertuğrul Günay ile Başbakan, “kaset” üstüne neler demeye
başladıklarının farkındalar mı? Eşleri onları “kadın duyarlılığıyla” uyarmaz mı?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder