Sayfalar

HOŞGELDİNİZ, ŞEREF VERDİNİZ...

4 Haziran 2010 Cuma

İsrail özür dilemezse?



Nihal Bengisu KARACA / HABERTÜRK 04.06.2010

BİLDİKLERİMİZİN dehşeti, Mavi Marmara’dan inenlerin anlattıklarıyla kıyaslandığında pek hafif kaldı. Gördük ki, İsrail savaş kabinesinin verdiği kararla gemiye savaş gemisi muamelesi yapmakla yetinilmemiş; Gazze- ’ye uygulanan abluka dolayısıyla her gün ölümle burun buruna gelen insanlara yardım götürmekten başka amacı olmayan adamların takır takır vurulmasıyla yetinilmemiş; sürecin her safhasında sistematik bir sindirme, yıldırma, aşağılama ve işkence söz konusu olmuş. Teslim olan insanlar vurulmuş, hırpalanan İsrail askerlerini tedavi eden ve ona su içiren, bakımını yapan barış gönüllüsünü öldürmekten imtina etmemişler. Hele hele bir “denize atılan ölüler” meselesi var ki, insanın tüyleri ürperiyor, “daha da” sakinleşmiyor. İsrail askerleri, “Onlar da emir kulu, naapsınlar canım” aralığından faydalanabilme opsiyonlarını hunharca tüketmiş, sadece öldürmeyi değil, savaş kabinesinin kusursuz uzantısı olarak avranabilmenin sırlarını da iyi bilmektelermiş. Meclisimiz, “İsrail özür dilesin” filan diyor ama bakın, İsrail askerleri, soyarak ve taciz ederek aradıkları, hakaret ettikleri gönüllülere arada bir durup “Do you love Israel?” diye sormaktalarmış. Şimdi sokaklarda Türkiye’nin bu soruya “I kiss you” diye cevap vermesini isteyen, ateşli, içi yanmış, burnunun direği sızlayan insanlar var. Hükümetin yaptıklarını yetersiz buluyorlar.

AYNI GEMİDE...
“Kendisini İslam dünyasının parçası olarak gören ülkelerin her biri bir tükürük sallasa İsrail boğulurdu” demişti biri. Şimdi Refah kapısını kapatıyor, sonra açtım deyip açmıyor, dehşetengiz bir karaktersizlik örneği gösteriyor diye çokça yüklendiğimiz Mısır, vaktiyle bu tükürme işindeki en dirayetli ülkeydi.
Sonuç korkunç bir hayal kırıklığı oldu.

İsrail’e tükürmek demek, ABD ile savaşa girmek demektir. Dengeler değişiyor olabilir, hatta İsrail dünyadaki inanılırlığını yitiriyor olabilir, ABD Türkiye’ye, İsrail’in bundan sonraki konumunu “hatırlatacak” girişimleri için üstü kapalı fiili bir alan tanımış olabilir; fakat çıkabilecek bir savaşı, uluslararası lobileri ve kurduğu medya ağı sayesinde yitirmeye başladığı pozisyonunu tahkim etmek için kullanacaktır İsrail. Nitekim Beyaz Saray sözcüsünün yaptığı korkunç konuşma, bir aksilik anında ABD’nin nerede ve kimden yana tavır alacağını yeterince açık eden bir göstergedir. İsrail, sırtını nereye yasladığını gayet iyi bildiğinden mütevellit bir dizi kışkırtmayı daha, hiç düşünmeden sahneye koyabilir. Zira hükümetteki partinin “İslamcılığı” kullanılarak, bölgedeki konumlandırılma gerekçesinin ve varlığının ne kadar da haklı olduğunu ispat arayışı içindedir. İsrail’e, “Bakın bakın,
Türkiye ‘bile’, nasıl da savaşçı, nasıl da saldırgan. Varın gerisini siz düşünün; beni kaybederseniz, bölge biter” deme şansı verilmemeli. Savaş İsrail’e yarar. Hükümetin taleplerini ve çıkışlarını yetersiz bulan sokakların, bu ihtimali dikkate alması gerekir. Tabii bu uyarı, hükümetin bundan sonra yapacakları olduğu gerçeğini değiştirmez. Başbakan’ın, gönüllülerin sorunsuz teslimini sağlamak için pazarlık nesnesi olarak öne sürdüğü, Netanyahu ve Lieberman dahil mevcut sorumluların Türkiye’de gıyaben yargılanmaları fikri masada kalmalı. İsrail tek kurşunun atılmadığı yöntemlerle, yapılan tüm sözleşmelerin iptal edilerek, meşruiyet sebeplerini nasıl da yitirdiği dünyaya gösterilerek yalnızlaştırılmalı, marjinal ve meczup bir devlet olduğunun ortaya konulması için çalışılmalı. Gazze’deki abluka yakın zamanda kaldırılamayabilir, ama mademki, “Dünya sırtını dönse biz Gazze’ye sırtımızı dönmeyeceğiz, bu işin peşini bırakmayacağız” denilmiştir, Gazze artık bir “iddia”dır. Bir süredir “Bölgede ben de varım” diyen Türkiye’nin, bu mevzuyu Türkiye’nin meselesi değil, dünyanın meselesi haline getirerek, dünyaya, hepimizin aynı gemide olduğunu göstererek çözmesi gerekir. Ki dünya artık uluslararası kamuoyunun, vicdan eksenli sivil toplum hareketlerinin sözüne kulak bulabildiği bir yerdir. Şimdi yeni bir diplomasi gelmelidir; diplomasi sadece devletler arasında olmaz, yerel ve uluslararası ölçekte varlık gösterecek bir kamu diplomasisinin etkisi hiç de hafife alınabilir değildir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder