Sayfalar

HOŞGELDİNİZ, ŞEREF VERDİNİZ...

21 Haziran 2010 Pazartesi

Kimin taşeronu olarak susmuştun?



Salih TUNA / YENİ ŞAFAK 21.06.2010

Böylesi ortamlarda konuşmak zordur. Ağlasan mı, bağırsan mı, sussan mı, konuşsan mı şaşarsın! Ana-babaların gözleri kan çanağıdır; yetimlerin yüzleri zamanı durduracak kadar mahzun...

Konuşmak...

Zordur, zor!

Lakin böylesi bir durumda konuşamadıktan sonra sözün ne değeri kalır?

Asıl şimdi konuşmak, sormak, sorgulamak gerek!

Bölgedeki Kürt mürşitleri, alimleri, bilgeleri dururken Dolmabahçe'de sanatçıyla, futbolcuyla vakit harcamanın anlamsızlığı üzerinde durulabilir.

KCK tutuklamaları, o korkunç kelepçe sahneleri konuşulabilir.

Habur'dan giriş yapanların daha sonra tutuklanması, "taş atan çocuklar"ın hâlâ serbest bırakılmaması dillendirilebilir.

Anaların gözyaşı dinsin diye her bedeli ödemeye hazır olduğunu söyleyen Erdoğan'ın daha sonra cesur adımlar atamamasının nedenleri sorgulanabilir.

"Demokratik açılımı" itibarsızlaştırmak için muhalefetin elinden geleni ardına koymamasının hesabı sorulabilir.

Lakin...

Gün bambaşka şeyleri sormak, sorgulamak, hatırlamak zamanı...

Mesela, 28 Şubat'ın ufunetli günlerinde PKK'nın ne yaptığını hatırlayanınız var mı?

"İslam'ın ılımlısı ılımsızı olmaz" diyerek Kürt'ü Türk'le kardeş yapan yegâne bağa topyekûn savaş açıldığı, Çarşamba sokaklarında "kılık kıyafet sürek avına" çıkıldığı dönemde PKK ne yapıyordu bileniniz var mı?

Ben söyleyeyim: Adeta rol çalmamaya özen gösteriyor; 28 Şubatçıların yürüttüğü psikolojik harpte dikkatleri dağıtmamak için "çatapat" bile atmıyordu.

Öyle ki, Kürt'ü Türk'e bağlayan "ruh kökünü" yok etme ameliyesini elini ovuşturarak seyreder gibiydi.

Halbuki "direniş örgütleri" böylesi dönemleri ganimet bilip "silahlı propaganda" yapmaya can atarlar.

Yaz tatilinde çocukların "Kur'an" öğrenmesine yasak getirecek kadar dine mesafe koyan 28 Şubat sürecini protesto niyetine yapılacak herhangi bir eylemle, en azından bölgedeki "dindar" halkın sempatisini kazanmayı amaçlarlar.

Zaten taşeron örgütlerle direniş örgütleri arasındaki en büyük fark budur.

Peki...

PKK o süreçte kimin taşeronu olarak susmuştu?

Şayet bu soruyu vuzuha kavuşturursak, şimdi de kimin taşeronu olarak silaha sarıldığına cevap bulabiliriz.

Şunu unutmayalım:

28 Şubat süreci askeri anlaşmaların görülmemiş derecede zirve yaptığı, "MİT'in "MOSSAD"la iç içe girecek kadar yakınlaştığı, Türkiye'nin "İsrail terör devleti"nin tatbikat alanı, nerdeyse arka bahçesi haline getirildiği dönemdir.

Bu dönemin ardından...

Öcalan önce Suriye'den çıkartıldı, sonra da "MOSSAD" operasyonuyla Kenya'dan alınıp Türkiye'ye teslim edildi.

PKK bu teslimattan "İsrail terör devleti"ni sorumlu tuttu. O kadar ki, Avrupa'daki "terör devleti"nin kimi elçiliklerine saldırı düzenlediler.

Ne zamanki AK Parti iktidara geldi, ittifaklar çatırdamaya, hatta yer değiştirmeye başladı.

İsrail terör devleti Amerika'daki "neocon" dostlarını devreye sokarak AK Parti'ye karşı teyakkuza geçti.

PKK önderliğinin "Siyonizm'in Ortadoğu'ya üçüncü saldırısı" gibi söylemlerden hızla uzaklaştığı, AK Parti'nin de Siyonizm'le çatışmaya başladığı süreç Davos'ta herkesin malumu haline geldi.

"Mavi Marmara" gemisi safların tastamam ayrışmasına neden oldu.

Gazze'de toplama kampı koşullarında yaşatılmaya mahkum edilen çocuklara yardım etmek için (Kürt Türk el ele, gönül gönüle) yola çıkan barış gönüllülerinden 9 kişi "İsrail terör devleti"ne mensup korsanların saldırısı sonucu şehit düştüğü dönemde, PKK, İskenderun deniz üssüne saldırdı.

Halbuki dünyanın bütün "gerilla hareketleri", dünyanın bütün "bağımsızlık savaşçıları" böylesi ortamları "fırsat" bilir. Kürtlerin, Türklerin hatta bütün bir Ortadoğu halklarının sempatisini kazanmak amacıyla "terör devletine" karşı en azından büyük bir protesto gösterisi düzenler.

Dedim ya; taşeron örgütlerle direniş örgütleri arasındaki en büyük fark budur.

PKK ne yaptı?

Filistin katliamına sessiz kalmadığımız için İsrail'le tarihin en büyük krizini yaşadığımız dönemde saldırıya geçti.

Selahaddin Eyyübi'nin torunlarına yakışır izzet ve şerefle "Biji Filistin" feryadını yükselten Kürt halkının duyarlığını da umursamadı.

Türkiye'nin her alanda, her platformda yalnızlaştırmaya ant içtiği "İsrail terör devleti"nin, "eksen kayması" heyulasıyla kara propagandaya giriştiği dönemde harekete geçti.

Peki Genelkurmay ne diyor buna?

Ne diyecek; "İsrail terör devleti"yle PKK'nın son eylemleri arasında kurulabilecek ilişkiyi "gerçek dışı" ilan ediyor!

Tam da beklediğim gibi.

Hayret, her şey nasıl da bu kadar açık oynanıyor!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder