Sayfalar

HOŞGELDİNİZ, ŞEREF VERDİNİZ...

8 Temmuz 2010 Perşembe

Buna da şükür...



Ergun BABAHAN / STAR 08.07.2010

Korktuğumuz olmadı ve Anayasa Mahkemesi sadece seçim usulüne ilişkin esasları değiştirdi.

Mahkemenin esasa girip teklifin referanduma gitmesini önlemesinden korkuluyordu.

Gerçi bu bu sistem daha demokratik bir yapı çıkmasını önleyecek nitelikte ama YÖK’ün rektör seçimlerinde uyguladığı kriterler, seçim usulüne karşı çıkanların endişelerini haklı çıkarır haldeydi.

Mahkeme son kararlarıyla kaybettiği itibarını ve meşruiyet kaybını belli ölçüde kazanmış oldu. Artık söz milletin.

12 Eylül’de sandık başına, hayırlı uğurlu olsun.



General ve Türk kanı!

Emekliliğinde Doğan Güreş muamelesi görmeden orduevlerine rahat girip çıkma telaşında düştü herhalde İlker Başbuğ.

Görülmekte olan davalara ilişkin yorum yapıyor, siyasi alana müdahale ediyor, Meclis’in görev alanına karışıyor.

Öncelikle yapamayacağı şeyler ortaya atıyor.

Kuzey Irak’ın Amerikan güvencesi altında olduğunu, Washington’ın onayı olmadan adım atamayacağını bildiği halde atıp tutuyor.

Suriye sınırındaki tarihi çıkışın hükümetin haberi olmadan, Washington desteğiyle yapıldığını unutuyor.

O kadar kolaysa kendinizin yapması onca yıl niye beklediniz, ilk gün niye tavır almadınız adama diye sormazlar mı adama?

Sözün bittiği yere kim varar verecek ki, siz mi, millet egemenliğinin temsilcisi Meclis mi?

İkincisi askerin yargı alanına bakışını bir kez daha ortaya koyuyor. İlçeye ilk geldiğinde evinin çevresine 2-3 bomba patlatılıp askeri saflara kazandırılmış hakim ve savcılar bekliyor.

Emir ve komuta zinciri içinde karar verilmeye devam edilmesinden yana.

Erzincan’dan Ergenekon’a, Balyoz’dan Kafes’e kadar tüm iddianameleri bir kalemde karalamaya çalışıyor.

Bu olaylarla ilgili tüm söylediklerinin gelişmelerle bir bir çürütüldüğünü görmezden geliyor, unutturmaya çalışıyor.
Ama sökmüyor.

Balyoz İddianamesi 25 muvazzaf general ve emekli kuvvet komutanlarının da yeraldığı haliyle mahkemeye sunuluyor. Hızını alamıyor, devam ediyor.

Karşısında kafasına göre imam bulmuş, Ramazan’da haram dinlemeden istediğini yapan mümin gibi atıp tutuyor.

Çobanı terörist, teröristi çoban sanan, istihbarat raporlarına rağmen İskenderun baskınını sorgulayan gazetecilerin Türk kanını sorguluyor.

Ben bu Türk kanı meselesini Harbiye’den mezun olduğu kafayla kalmış, akademiye gitmemiş kıta subaylarına özgü zannederdim.

Silahlı Kuvvetler’deki adaletsiz uygulamaların üstüne giden Umur Talu’ya yönelik olarak o tipte bir asker tarafından Aslı Aydıtaşbaş’a iletilmişti galiba.

Meğerse akademi görmüş, İngilizce kitap okuyan, kendini entellektüel diye pazarlayanı da aynı kafadaymış.

Türk kanı sorgusu yetmez bence, kafatası ölçüsü de aldırın.

“Kafatası Türklük tanımına uymayanlar” gazetecilik yapamaz deyin. Bu konuda 1940’lardan kalma bir ölçüt var galiba...

Müzik olarak da Wagner’i mi seversiniz
yoksa...

Akla ziyan sorular

Şiddet yol olsa, Halepçe’den sonra Irak’ın Kürt meselesi bitmez miydi?

• Dağlıca, Aktütün soruşturmalarının sonucu ne oldu? Kamuyla paylaşacak mısınız?

• Kendi döşediği mayınla kendi askerinin ölümüne yol açanlar hakkında ne işlem yapıldı?

• Türkiye’nin başarılı girişimcisi Ahmet Zorlu, devlet dairelerindeki yabancı marka TV’lerden üzüntü duyduğunu söylemiş.

• Ya ihracat yaptığınız ülke yöneticileri Türkiye menşeli mallardan rahatsız olursa diye düşündünüz mü?

• Milliyet gazetesi İran’da erkeklere getirilen zorunlu traş modeliyle alay etmiş. “411 kaosa kalktı” haberleri öncesi yaptığınız başörtüsü bağlama modelleri haberlerinden şimdi sıkıntı duyuyor musunuz veya bu yasağın absürdlüğünü hala görmüyor musunuz?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder