Sayfalar

HOŞGELDİNİZ, ŞEREF VERDİNİZ...

1 Temmuz 2010 Perşembe

"Türkler-Kürtler"

Ahmet TAŞGETİREN / BUGÜN 01.07.2010

Şu cümleleri Ahmet Altan'ın dünkü Taraf'ta yer alan yazısından aldım:
"Neden Türkler eşitlik isteyen herkesi öldürmekle tehdit etsin?
Türk ırkı, diğer bütün ırklardan kalabalık diye mi?"
...
"Türkler, 'eşitsizliğin' nerede olduğunu bir türlü anlayamıyor, 'nerede eşit değiliz' diye soran çok insana rastlıyorum."
...
"Kendisi kadar kalabalık olmayanları ezmek, onların haklarını inkâr etmek, bir toplumu yüceltmez, tam aksine, sonunda onu insanları asmayı düşünecek bir zavallılığa düşürür."
...
"Cellatlık mı Türkleri temsil edecek yoksa hakşinaslık mı, Türkler de artık buna karar vermeli."
Ahmet Altan'ı okurken, Türkiye'de yaşanan sancıyı bir "Türkler-Kürtler" ya da "Türkler ve ötekiler" sancısı ekseninde sunduğu algısına kapılıyor ve ürküyorum.
Tabii ki "algı değil, gerçek mi" sorusu da sorulabilir, o zaman daha ürkütücü bulurum bu yaklaşımı.
Bu yaklaşımdaki problemli yapıyı belki bizzat Ahmet Altan'ın bir Türk olmasından yola çıkarak ortaya koymak mümkün.
Hangi "Türkler"in içinde yer alıyor Ahmet Altan?
"Türkler" ifadesi o ölçüde genelleyici kullanılıyor ki, Türkiye'de yaşanan tüm yanlışlıklardan tüm o "Türkler"in sorumlu olduğunu düşünüyorsunuz.
Bu yaklaşımda, kurulu düzeni "Türkler"in bile değiştiremiyor olduğunu görmemek var ki, bunu Ahmet Altan'ın yapabilmesine şaşırırım ben.
Kim o "Türkler" ki, bu ülkede yaşayan Türkler bile onlar yüzünden zaman zaman canlarından bezerler.
Ve ilginç bir şey ki, kurulu düzenin iktidarını elinde bulunduranlar zaman zaman "Türkler"den başka etnik aidiyete mensup olur ve hem "Türkler"in hem "Kürtler"in hem başkalarının hayatını cehenneme çevirirler.
Baykal hadi Türk'tü diyelim. Kılıçdaroğlu Kürt ve Alevi. CHP Genel Başkanı.
"Başörtüsü zulmünü kaldıracağız" yolunda bir taahhüdü olabiliyor mu? O da gidip, Anayasa Mahkemesi'nin kurulu düzen adına verdiği karara sığınmıyor mu?
"Kürtler"in bir bölümü, geçtiğimiz on yıllar içinde, bir "Kürt" örgütü olduğu farz edilen PKK'nın en vahşi cinayetlerine maruz kaldı ya da yine Kürtler'in bir bölümü, "korucu" terörünü yaşadı. "Cellat" olmak için illa Türk olmak gerekmiyor herhalde.
Bilmem belki de Ahmet Altan, insanların damarına basarak, suratına şamar vurarak yüreğini harekete geçirmek istiyordur.
Ama bu söylemin, "Türkler"i ezerken, "Kürtler"de bir "Türk karşıtlığı"nı beslediğini, bundan da, son zamanlarda daha belirgin hale geldiği sıklıkla ifade edilen "duygusal kopuşlar"ın ortaya çıktığını düşünüyorum ben.
Bana göre barış dili değil bu dil.
Ben, etnik aidiyeti öne alan bir insan değilim.
Bunun yanında hiçbir etnik ayrım yapmadan insana, hayvana, bitkiye, hatta eşyaya yapılan her tür güç kullanımına karşı tepki duyarım. "Kürtler"in karşı karşıya kaldığı ezilişe de isyan ederek geliyorum.
Ama bugüne kadar aklımdan bir kere bile, bu "eziliş"in sorumlusu olarak "Türkler"i suçlamak gelmedi.
Kurulu düzenin "Türk vurgusu" taşıdığını bilmeme rağmen. Ben bu kurulu düzenin bile, mutlak anlamda "Türkler'in iradesi"nin ürünü olduğunu düşünmedim. Eğer öyle olsaydı, o zaman bu ülkede "Türkler"in hiçbir acı yaşamaması lazımdı. Ama bana göre bu ülkede, toplumun her kesimi acı yaşıyor. Kurulu düzenin parametreleri, dönem dönem yönetimi eline alan bazı etkin odakların iradesi ile oluştu, Türkler, Kürtler ve herkes, yine zaman zaman bu parametreleri değiştirmeye çalıştı, başardı, başaramadı, hâlâ kurulu düzenin değişmesi için gayret sarf ediliyor.
Bu durumda "Türkler"e izafe edilen "cellatlık" ithamının, "Türkler"in içinde tepki doğurması kaçınılmaz.
Türkler'i ve Kürtler'i, birbiriyle hesaplaşma duygusuna sürükleyecek söylemlerin Türkler'e, Kürtler'e ve Türkiye'ye bir faydası olacağını düşünmüyorum.
Bu söylemin, PKK gibi gözü dönmüş bir örgütün inisiyatifinde Türkler'e karşı bir "cellatlık" duygusu geliştirme riski de cabası...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder