Sayfalar

HOŞGELDİNİZ, ŞEREF VERDİNİZ...

25 Temmuz 2010 Pazar

Hedonya Bağı'nın gülleri, şak şak öter bülbülleri

Ahmet TEZCAN / ZAMAN 25.07.2010

Ve Başbakan ağladı!
Partisinin grup toplantısında 12 Eylül darbecilerinin kuyumcu titizliğinde "bir sağdan bir soldan denge gözeterek" astığı gençleri anarak, onların annelerine, babalarına, nişanlılarına yazdığı veda mektuplarını okurken, boğazı düğümlendi, dili tutuldu ve ağladı!

Başbakan'ın gözyaşları, ölenlere rahmet olmuş mudur bilemem.

Fakat Başbakan'ın gözyaşları bizim Hedonya Bağı'nın güllerine can suyu olmuş ki, ertesi gün bu bağın bülbülleri şak şak ötmeye başladılar.

Lafı dolandırmaya hiç gerek yok!

Hedonya Bağı'ndan kastım, son 20 yıldır hazza dayalı pornografik bir yaşam tarzını gazetecilik olarak dayatan Doğan Grubu medyası.

Kısaca Hedonist Medya diyebilirsiniz!

Bir önceki cümlede geçen "pornografik" kelimesinden yola çıkarak, yanlış yorumlar yapacak olan hedonist andavallar için bir açıklama yapmalıyım.

Kastım onların hazdan uyuşmuş daracık zihinlerinin algılayabileceği basitlikte değildir.

Ayşe Arman'ın yazılarını kastetmiyorum mesela.

Şak şak öten bülbül korosunun şefi Ertuğrul Özkök'ün "tuhaf" Pazar fantezileri de değil.

Onların, kâğıt borçlarından dolayı gruba katılmak zorunda kalmış yan ürünlerindeki sonradan olma karbon kopyalarının yazıp çizdikleri yahut yapıp ettiklerini de kastetmiyorum.

Cümledeki kastım Pablo Picasso pornografisidir!

Peki nedir Pablo Picasso pornografisi?

Yok öyle üç kuruşa beş köfte!

Bu soruyu onlara Yaz Tatili Ödevi olarak veriyorum. Bavullarına bir yenisini daha eklesinler. İçine birkaç kitap koysunlar. Bagajlarındaki "Patron Şarapları" kasasının hemen yanına yerleştirsinler. Tadını kahveden ve sudan ayırt edemedikleri "şehit kanı" rengindeki şaraplarını yudumlarken okusun da düşünsünler.

Bütün gruba gerek yok. Bu Yaz Tatili Ödevi'nin sadece koro şefi Ertuğrul Özkök ile sayfa çeviricisi Ahmet Hakan yapsın yeter.

Şayet çözümleyebilirlerse, verecekleri cevap Hedonya Bağı'nın, hatta bütün Hedonya Şehri'nin ve dahi memleketin geleceğine dair endişelerimi ortadan kaldıracak, çünkü zihinleriyle beraber gözlerindeki bulanıklık da kalkacak, "bir metrekarelik kumaş parçası ve 70 cc'lik şarap şişesi" zannettikleri "Laiklik" kavramından başlayarak bütün siyasal, sosyal, düşünsel kavramları daha net algılayıp görebileceklerdir umudundayım!

Özkök'ten çok umutlu değilim. Zira kendisinin "bile bile lades" hazzını bütün hazlardan üstün tutan tam bir hedonist "inanlısı" olduğunu düşünüyorum. Verdiğim ödevin cevabını biliyor olması kuvvetle muhtemeldir ve bu yüzden "kaytarma hazzı" ile ödevi çırağının üstüne yıkmayı tercih edecektir.

Ülkemizin Twitter Oscar'ına sahip üç gazetecisinden biri Ahmet Hakan'a büyük bir ihtimalle üstünde kalacak bu ödevi hazırlarken, Silivri eski Müftüsü olan aksakallı babasının yüzü suyu hürmetine minik bir tüyo vereyim.

Giderken yanına Komünist Doktor Hikmet Kıvılcımlı'nın "Esma'ül Hüsna Şerhi"ni de alsın!

Tatilde onu da okursa, Twitter ana sayfasında alakalı-alakasız patlattığı "Hüseyin-Mahir-Ulaş / Sonuna Kadar Savaş" naralarının içi boşluğunu belki anlayabilir; gerçek bir Komünist ile mukallit bir Hedonist arasındaki uçurumu çıplak gözle görüp, tevbe istiğfar ile slogan istismarcılığından vazgeçebilir.

Şayet bunu yapabilirse -ki umudumu son nefesime dek muhafaza edeceğim-; kendisinin geçtiğimiz perşembe günü Başbakan için yazdığı "Ağlayan Adama Mektup" yazısı ile şimdiki kankası Oray Eğin'in, birkaç yıl önce kendisi hakkında yazdığı "Çişini Tutamayan Çocuğa Mektup" yazısı arasındaki benzerliği de fark edecektir.

***

Neredeeeen nereye geldik!

***

Başbakan ağladı ve...

Hayatları boyunca kaç kez samimiyetle gözyaşı döktüğünü bilmediğim ve üstelik ağlarken hiç görmediğim ne kadar "Fırıldak Adam" varsa, hepsi mikropsikolog kesilip, gözyaşı tahlili yaparak, bir damla Başbakan gözyaşındaki samimiyet oranını tespite kalktılar.

Kendilerine bir tavsiyem olacak.

O gözyaşına bakarken yanına kendi ağızlarındaki salyadan bir damla koysunlar da öyle bakıversinler. Bunu yaparlarsa sadece Başbakan'ın gözyaşındaki "Samimiyet Oranı"nı değil, Başbakan ile kendileri arasındaki "İnsaniyet Farkı"nı da net bir şekilde görmüş olacaklardır.

Hadi bunu da bir ödev olarak Etibank Mağdurlarından Vatansever Güngör Mengi'ye vereyim!

Malum; Başbakan ağladı ve...

Hedonya Bağı'nın Bülbüller Korosu'nun arka sıralarındaki baritonlar arasında yerini alan Güngör Mengi, engin sanat bilgisini konuşturarak şunları yazdı:

"Başbakan'ın ağlaması samimi mi yoksa muhalefetin dediği gibi tiyatro muydu? Bence samimi olanlar, Başbakan'ı dinlerken ağlayanlardı. Çünkü o acıklı mektupları bazıları belki ilk kez duymuşlardı; uğradıkları şokla duygularının boşalması doğaldı. Ama Başbakan'ın durumu öyle mi? Erdoğan'ın konuşması, önceden kendisiyle ön görüşme yapan profesyonel bir ekip tarafından hazırlanıyor. 12 Eylül'ün darağacına gönderdiği gençlerin mektuplarını Başbakan referandum propagandası için işlemeye elbette onları okuduktan sonra karar vermiştir. Konuşma kaleme alınıp getirildiğinde tabii tekrar okumuştur. En az 3-4 kez üstünde tartıştığı metni kürsüde okurken ağlayabileceği yoğunlaşmayı sağlaması, her babayiğidin harcı değildir. Büyük bir hitabet becerisidir. Afife Jale Ödülü'ne aday gösterilmeyi hak etmiştir!"

Ahmet Hakan'a yaptığım kıyağı Güngör Mengi'ye de yapayım ve Gözyaşından Samimiyet-Salyadan İnsaniyet Tahlili yaparken yardımcı olacak bir mücerreb bilgi notu vereyim:

Başbakan Erdoğan; bugüne kadar hiçbir grup konuşmasını, kürsüye çıkmadan önce başından sonuna dek okuma fırsatı bulamamıştır.

Grup konuşma metinleri genellikle bir gece öncesinde hazırlanır ve sabaha karşı kartlara basılarak evinden çıkarken kendisine bir zarf içinde takdim edilir. Giderken de konuşma metnine son rütuşları yapmış olan Başdanışmanı, makam aracında konuşma içeriğiyle bilgili kısa bilgiler verir.

O kadar!

Delice bir tempoda çalışan Başbakan ve ekibinin, Güngör Mengi'nin binde biri kadar yan gelip yatacak vakti yoktur çünkü.

Adım kadar eminim ki Başbakan o metni ilk defa o kürsüde okuduğu için, Mustafa Pehlivanoğlu'nun veda mektubunda karşısına "nişanlısına veda" cümleleri çıkınca, o kadar zorlamasına rağmen gözyaşlarına hakim olamamıştır.

Güngör Mengi "Afife Jale Ödülü" verecek birini arıyorsa Başbakan'a değil, yastığının sol yanına baksın yeter!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder